Ne İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Meclis üyeleri, ne de eski tanıdıklardan bir güvenlik görevlisi beni teskin edemedi.
Hatta en azından 20 yıldır tanıyan güvenlik görevlisi, ‘Seni ilk kez bu kadar sinirli gördüm!’ dedi.
Hangi partiden olduklarımı bilmediğim meclis üyeleri, ‘su verin, sandelye verin’ diyerek yardımcı olmaya çalıştılar ama boş...
Nasıl sinir olmayayım;
Başkanlık girişinin kapısına her zaman olduğu gibi yine insana saygılı, yardımsever güvenlik görevlileri koymuşlar...
Ama bunlara bir de talimat vermişler, ‘Hiç kimseyi içeri almayacaksınız?’ diye...
Daha doğrusu randevusu olmayana giriş yasak...
Hani yeni İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, seçilmeden önce bir yerleri ziyaret edip, ‘İzmir’i Türkiye’nin basın merkezi yapacağız!’ dedi, ya, ben gülüp geçmiştim...
Seçildikten sonra da, sürekli kendi aleyhine yayın yapan yandaş gazeteleri ziyaret edip, saatlerce onlara hep dinleyip, hem de yapacaklarını anlatmıştı ya, ilk icraatını da ortaya koydu...
Başkanlık Giriş Kapısına, herhalde ‘ahbap çavuş ilişkileri’ içinde, süslü cicili bicili bir kadını da koymuşlar..
Gazetecilere, yani 53 yıldır bu görevi sürdürmeye çalışan ben Yaşar Eyice’ye ‘içeri giremezsiniz!’ diyerek önünü kapatıyorlar...
Yıllardır biliyoruz;
Seçimlerden en az altı ay önce işler durur...
Celal Şahin’in ‘bugün git, yarın gel’ i başlar...
Düşünün 50 küsur yıl önce yazılmış ve okunmuş bir eser...
Hala güncelliğini koruyor...
‘Başkanı göreceğim!’ diyorsunuz, sürekli yani ölünceye kadar kullanma hakkınız olan ‘sarı basın kartını’ gösteriyorsunuz, ‘Geçerli’ değil...
Bir bakıyorsunuz;
‘Ne olduğunu bilmeyen güvenlikçilerin sayısı artıyor....’
Başkanın ya da bir CHP’linin yakını, yani arkası kuvvetli olan bayan basın nedir, kartı nedir bilmiyor...
‘Kardeşim sen bana basına, gazetecileri giriş yasak de, ben de çekip gideyim’ diyorum...
O anlatıp duruyor...
‘Benim zamanım kıymetli, Başkan yoksa, Genel Sekreterle, o yoksa başkan yardımcısı ile, o da yoksa bir yetkili ile örneğin özel kalemleri ile görüşeceğim!’ diyorum.
Bu arada aklıma gelmiyor, burada bir de birçok kişinin çalıştığı basın bürosu vardı...
Önceki yıllar onların başında Reşat Yörük isimli bir meslektaşımız vardı, olaylara hemen el koyardı...
Başkan Yurt dışında imiş...
Desenize seyahatler erken başladı...
Hayırlı olsun...
Geçenlerde sosyal medyada benzer bir şeyler gündeme geldi..
Bana da göndermişlerdi, ‘olmaz!’ dedim, inanamadım...
Desenize bizim dün bir bugün iki daha çok öğreneceğimiz var...
Eski Belediye’den söz edeceğim, bilen çıkmayacak...
Osman Kibar’dan, İhsan Alyanak’tan söz edeceğim, ‘Kim bunlar?’ diyecekler...
Belediye çalışanlarına bakın bakalım İzmirli kaç kişi var?
Bir genel sekreter var, ‘Ballıkuyu’da, Bozyaka’da, Gümüşpala’da bıraksak belki Konak’ı bulur...’
Ama altlarında son model araçlar, şoförler, güvenlikçiler, yol açıcılar, göstericiler...
Hani İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen ve biz dahil milyonlarca kişinin daha şimdiden ‘efsane’ olarak gördüğü bir Ekrem İmamoğlu var ya, bunu örnek alsınlar...
Belediyeye ait hizmet araçlarını bir meydana toplasınlar bakalım, tamamını alacak mı?
Bırakın İmamoğlu’nu, önceki AKP’li belediye başkanlarını örnek alsınlar...
Olay nereden patlak verdi:
65 yaş kartları var...
Yani belediyelerin himmeti değil, yasa gereği...
Herhalde kontrol ya da istatistik amaçlı, kimlik değil bu kartla ulaşımdan yararlanabiliyorsunuz.
Ben de, bugüne kadar belki bir ya da iki kez kullandığımız bu kartı yenilemek için Konak’taki kart değişim ya da yenileme yerine geldik.
Ama karşımıza merdiven çıktı...
Ben yürümekte zorlanıyorum, ‘Karşıyakalı’ nasıl çıksın?
Görevliye ‘bütonun çalışmadığını’ söyleyince, boş gişelerden birine yönelmemi önerdi.
İstenen belgeleri verdim;
‘Kendisi gelecek!’ dedi...
Bir yetkili, bir müdür yok mu, onunla görüşeyim!’ deyince, ‘Bana bu talimatı müdür verdi!’ dedi...
Müdür de yerinde yok, yardımcısı da...
Güvenlikçiler, herhalde benzer durumlara çok gördükleri, karşılaştıkları için olacak, ‘Gel amca!’ diyerek, sakinleştirmeye çalıştılar.
‘Kardeşim bu merdivenleri çıkmak kolay mı? Engelliler için bir şey yapılamaz mı?’ diyordum ki, kafasını cam delikten çıkarmaya çalışan memur, ‘Salla gitsin!’ demez mi?
Çünkü; ‘Müdürler yan taraftaki binada’ diyerek beni derdimi anlatmak için oraya yönlendirmişti.
Herkes şaşırdı, ‘Salla gitsin!’ lafına...
‘Vay be!’ diye bir laf ağzımdan çıktı...
‘Maşallah Başkan Tunç Soyer buraya da çeki düzen vermiş!’ dedim...
Önce adını sakladı...
Sonra da kendinde bir cesaret bulmuş olmalı ki, ‘Mükerrem Uğurlu!’ diye arkamdan bağırırken, yan binaya gittim...
‘Hoş geldin!’ dediler...
‘Yandan gönderdiler’ diyerek müdür veya yetkilileri aradığımı söyledim.
Birbirlerine baktılar, ‘Bizimle ilgisi yok!’ dediler...
Bu arada halime acımış olmalılar, ‘Eshot’un Halkla İlişkiler Müdürlüğü’’ olduğunu çok sonra öğrendiğim bir odaya soktular...
Bir hanım memur bir vatandaşın şikayetini alıyordu...
Beklerken bir başkası geldi...
Kibar konuşuyor ama iş görmüyor...
Neden mi?
Baktım yanlış yerdeyim, ‘Ben Genel Sekreter ile görüşmek istiyorum, telefonum da yok, bana yardımcı olur musunuz?’ diye soruyorum...
Bir yerlere telefon ediyor, ‘olmaz!’ yanıt alıyorum...
Tabi bu konuşmalar de uzun sürüyor...
‘Başımızda da birkaç kişi daha var...
‘Ben evimi veya özel bir yere telefon etmek istemiyorum. Sizden ricam ödemesini benim de yaptığım şu masanızdaki telefondan, santralı bağlamanızı ve vatandaş olarak bana v ermenizi istiyorum. Ben adımı v vererek ama başkanın özel kalemini, ama genel sekreteri ararım... Bu benim işim, sizinle ilgisi yok!’ diyorum...
Yeni birilerini arıyor...
‘Olmaz!’ yanıtını alıyor ve bana tebliğ ediyor...
Bakın benzer bir olay sanıyorum 10 yıl kadar önce Aziz Kocaoğlu zamanında başıma gelmişti...
O memurla mahkemelik de olmuştuk...
Sonuçta vatandaşa zorluk çıkarıp işini yani görevini yapmadığı için işinde olmuştu, aklımda kaldığına göre, dedim...
İnandıramadım...
Belli ki arkası kuvvetlilerden biri...
Bu arada sinirlenerek, ‘Bak kardeşim ben CHP’li falan değilim. Gelin sizi İstanbul’da AKP’lilerin hüküm olduğu zamana götüreyim. Kartınız için ne resim istiyorlar ne de başka bir şey... Onlar herhangi bir kimliğinizden fotoğrafınızı çekiyorlar, size çay ikram ediyorlar ve iki dakikada elinize, hayırlı olsun’ diyerek veriyorlar.
Daha sonra yenilenecek mi?
Hemen her yerde bulunan makinalara kartınızı gösterdiğiniz an yenileniyor.’ Diye uzunu uzun örnekleriyle anlatıyorum..
Ama hikaye dinler gibi dinliyorlar...
İsim yine de vermiyorlar...
Söyledikleri ve yardımları şu:
Belediyenin telefonu şu, dışarıdan bir yerden arayın!
Çok yardımseverler..
‘Tamam’ diyorum ve bu kez başkanlık binasındaki ‘Halkla ilişkiler’ bürosunu gidiyorum...
Ağzına kadar dolu...
‘Müdürünüz kim?’ diye soruyorum...
Kan ter içindeyim...
Havuza girip çıksam bu kadar ıslanamam...
İşin tuhafı sabah yıllardır kullandığım ‘yüksek tansiyon’ ilacını da kullanmayı unutmuştum...
Konuşacağım, konuşamıyorum...
Karşıda su sebilini gördüm, bir bardak isteyip içtim..
Kadıncağız, ‘Benim onlarla ilgim yok!’ deyince...
İzin isteyerek bu kez yazımın başında belirttiğim gibi hızla, arada topallayarak ve söylenerek de Başkanlık Girişine gittim...
Sonuç mu?
‘Yasak!’ dediler..
Belirttiğim gibi bir cici hanım koymuşlar, gelen özel misafirleri karşılasın, diye...
Yani kısa zamanda belediyede önemli değişiklikler olmuş...
Yazık İzmir ve İzmirliye...
Bu lafa daha çok duyacaksınız...
CHP’liler hala sevinç içerisinde zil çalıp oynamaya çalışsınlar...
İyi ki, oyumu İstanbul’da Ekrem İmamoğlu için kullanmışım...
Yoksa kendi kendimi yerdim...
Böylesi ve böyleleri 50 değil, belki belediye kurulduğundan bu yana 150 yıldır yaşanmamıştır...
Bu yazdıklarım işin hafifletilmiş hali...
İsteyen kendine pay çıkartır...
Ama şu andaki yönetim herhalde ‘En iyi biz biliriz!’ diyerek beş yıllarını dolduracaklar...
Kaç tane belediye başkanına daha ilk günden ‘Sen gidicisin!’ diye yazmıştım...
Dediklerim çıktı...
Geçenlerde bunların isimlerini vermiştim...
Ama artık gidiciler evlerine değil başka yerlere gidecekler, halka eziyetten...
Bu arada ortada olmayan bir yönetmelikten söz ettiler...
Bu yönetmelik yalnız İzmirliler için mi geçerli?
Keşke Aliağa’nın önceki CHP’li belediye başkanı İzmir’e gelseydi..
O, ‘Görevini yapmayanı, belediyeyi zarara uğratanı, hırsızı, yalancıyı, yağcıyı, halka hizmeti unutanı önce dövecek, bir yerlerini kıracak, sonra yetkililere teslim edeceksin’ derdi...
Şimdi hemen karşı çıkacaklar var...
‘Şiddete karşıyız’ diyecekler benim gibi. Ama havadan para alanlara ne demeli?
Süslenme sanatını bile bilmeyen, arkasını birilerine dayayan ve beş senem garantili diyenlere ben hakkımı helal etmiyorum...
Bunları hoş görenleri de...
*- YAŞAR EYİCE
YORUMLAR