EROL MARAŞLI

EROL MARAŞLI

Gazeteci -Yazar

Biz ve NATO (1)

10 Aralık 2019 - 12:02

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Mali’deki  helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden Fransız askerleriyle ilgili düzenlediği basın toplantısında; Türkiye’yle ilgili olarak yaptığı açıklama ile, NATO bir daha gündemimize oturdu: geçen ay içinde The Economist dergisine verdiği röportajda Türkiye’nin yürüttüğü Barış Pınarı Harekâtını hedef alan Macron, “Türkiye hem Suriye’de oldubittiyle operasyon düzenleyip, hem de NATO müttefiklerinden dayanışma beklememeli… ABD, Avrupa projesine sırtını döndü. ABD ve NATO müttefikleriyle stratejik karar alma mekanizmasında bir koordinasyon yok. NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir. Şu an yaşadığımız şey NATO’nun beyin ölümüdür” ifadelerini kullanmıştı. Fransa Ulusal Meclisi'nde yer alan 8 siyasi gruptan 59 vekil de Macron'a, Ankara'ya yönelik yaptırımların başlatılması ve Türkiye'nin NATO üyeliğinin askıya alınması için harekete geçme çağrısı yapmıştı.

Macron’un sözlerine bir bakalım:

1- Türkiye’nin barış harekâtı ile ilgili sözlerinin bir müttefik için yenilir yutulur tarafı olmadığı gibi terör örgütlerine karşı sınırlarını güven altına almasına karşı çıkmasının temelinde Ortadoğu için çizilen stratejinin sekteye uğramasından meydana gelen panik ve kızgınlık olarak okuyabiliriz.

2- Zaten, bu konuda, Nato üyesi müttefiklerin Türkiye ile bir dayanışması hiçbir zaman olmadı. Bilakis her zaman terör örgütlerine yardımlarını, Kıbrıs meselesindeki ülkemize konulan ambargolarda da gördük, yine de eğilmedik. Türkiye bu baskıları her zaman gördü ama, ne Nato’nun askeri kanadında Fransa gibi ayrılmadı. 

3- Nato’nun beyin ölümünün, yani Nato’nun dağılması söz konusu değil. Bunu; Fransa ve Yunanistan’ın Nato’nun askeri kanadında çekildiklerinde gördük: Nato’da bir zafiyet de olmadı, Nato yıkılmadı. Çünkü Nato bir ABD kurgusudur, Nato’nun patronu ABD’dir, Silah sanayisinin Nato’ya ve müttefiklere silah satması için ABD ve diğer silah üreticisi üyeler gibi Fransa’nın da Nato’ya ihtiyaçları vardır.

4- Fransız milletvekilleri bu konuda hem cahil hem de ileriyi düşünemeyecek kadar akılsızlar.

5 - Fransa’nın ittifaka hiçbir katkıda bulunmadan NATO’yu yıllardır sömürmesinin sekteye uğrayacağı korkusunu görmekteyiz. Fransa; Akdeniz’de de NATO’nun bütün imkânlarını sürekli olarak kullanılmasını istiyor.

Unutmamız mümkün mü?

Batılı ülkeler; Libya krizini çıkarttıklarında Libya’ya NATO vasıtasıyla el koymayı ilk düşünen de Fransa olmuştu. Fransa Kaddafi’nin devrilmesi sonucu Libya petrolünden hisse almak istiyordu. Oysaki; Kaddafi Libya ile çok iyi bir dost olarak sandığı Fransa’yı destekleyen birisiydi. Kaddafi devrilince: bu emeline erişti. Değişen şartlardan sonra Türkiye’nin Libya ile imzalamış olduğu “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” anlaşmasına karşı Yunanistan’ı da yanına alarak, NATO’yu da yanına çekmeye çalışıyor. NATO’nun bu anlaşmayla ilgili yapabileceği hiçbir şey yok sadece kınamadan öteye gidemezler.

6- Nato’nun hiçbir üyesi; kendisi talep etmedikçe Nato’nun askeri kanadından çıkarılamaz.

 NATO NEDİR?

Bir de buna bir bakalım: NATO  İngilizce   North Atlantic Treaty Organization, adıyla kurulan askeri bir pakt’dır. Türkçesi ise Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ dür. İkinci dünya savaşı sonrası,1948 Berlin Buhranı; Amerika’ya şunu gösterdi ki, dünyanın yeni düzene kavuşturul ması için ikinci Dünya Savaşındaki gibi Sovyetlerle bir iş birliği yapma imkânı kalmamıştır. Çünkü Sovyetler bir barış düzeninin kurulmasından ziyade, mümkün olduğu kadar birçok ülkeyi kendi kontrolü altına almanın gayreti içindedir. Bu da Amerika’yı Avrupa ile birlikte askeri bir pakt içinde beraber olmaya itmiştir. “Sovyetlere karşı birlikte durma” politikasını tespite götürmüştür. Burada amaç  güvenlikle birlikte, aynı zamanda Avrupa'nın güvenliği için ABD'nin katkı koymasını sağlamak, Almanya'nın yeniden silahlandırılmasının bölgeye tehdit oluşturmadan gerçekleştirmektir. Ayrıca ABD’nin “korku imparatorluğu kurarak” Nato’’ya ve Nato üyelerine silah satarak silah sanayisinin gelişerek devamını ve onlar üzerinde askeri ve ekonomik baskı kurmasını sağlayacaktı. İşte bunun için 4 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile   NATO bir kolektif savunma teşkilatı amacıyla kuruldu.

 Türkiye’nin Nato’ ya girişi

Ülkemiz; İkinci Dünya savaşı sırasında tarafsız bir politika izleyerek savaş dışı kalan ender ülkelerdendir. Ancak buna rağmen Rusya’nın emelleri içinde yer alan, bir türlü gerçekleştiremediği, Boğazlarda söz sahibi olma, Akdeniz’e inme gibi hevesleri; savaş sonrası Türkiye’den toprak talebine kadar uzanmıştır. Stalin’in bu yanlış siyaseti Türkiye’nin de batıya, özellikle de Amerika’ya yanaşmasına sebep olmuştur. İşte bunun için ABD öncülüğünde Batı Bloku ülkelerince oluşturulan ve 4 Nisan 1949'da kurulmuş olan Nato’ya girme kararı almasına sebep olmuştur. Bu talep İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olduğu döneme rastlar: Stalin’in gözlerini Türkiye’ye dikmesi üzerine Cumhurbaşkanı İsmet/İnönü/ Paşa’nın bu pakta girmeyi istemiş ve iki kez başvuru yapılmasına rağmen ikinci dünya savaşındaki tarafsızlık siyaseti bahane edilerek kabul görmedi ve netice alınmadı.

Demokrat Partinin 1950 yılında iktidar olmasından sonra Adnan Menderes hükümeti İsmet Paşa’nın kaldığı yerden başlayarak konuyu TBMM’ine getirdi ve 25 Temmuz 1950’de Türkiye; Kore’ye asker gönderme kararını aldı. Bu karardan beş gün sonra Nato’ya girme talebi yenilendi ve Kore’ye askerler gönderildi. 1951 Eylül’ünde Türkiye NATO’ya kabul edildi. 18 Şubat 1952’de, 5886 sayılı yasa ile TBMM, NATO anlaşmasını onayladı ve Türkiye resmen NATO üyesi oldu.

Nato ile maceramız, bundan sonra başladı.

Ama nasıl?

Bunu da sonraki yazılarımda anlatacağım. 

Erol Maraşlı

YORUMLAR

  • 0 Yorum