SEBAHATTİN KARACA

SEBAHATTİN KARACA

Turizmci / Yerel Tarih Araştırmacısı

Korumak Sözle Değil Eylemle Olur

31 Mart 2021 - 08:09

Küçükdeniz’i Korumak, Boynumuzun Borcudur!
Kulaktan kulağa asırlardır anlatılagelen “Foça’nın Karataş” efsanesi duymayan azdır. Efsaneye göre, Foça’nın bilinmeyen bir yerinde var olan Karataş’a basan Foça’dan ayrılamaz. Mücbir sebeplerle ayrılmış olsa bile, bir süre sonra tekrar döner. Çok beğendiğimiz bu efsane kaç yıldır dilden dile dolanır bilemem.

Ama Küçükdeniz’in efsane güzelliğine sahip olduğunu  her fırsatta söylemeden de edemem. Çok uzun değil daha şunun şurasında 25-30 sene önce, daha da güzeldi. Güzelliğinin yanı sıra sıcak ve samimi ortamı tüm insanları büyülüyor, öbek öbek sohbet köşeleri kuruluyordu. 
Nasıl ki Fethiye Ölüdeniz’siz, Pamukkale Traverten’siz düşünülemez ise, Foça’da Küçükdeniz’siz düşünülemez.



Elbette ki Büyükdeniz de Foça için çok çok önemlidir ve apayrı güzelliğe ve özelliklere sahiptir. Kale İçi; ticari, idari, sosyal ve daha pek çok yönden asırlardır Foça’nın merkezi olmuştur. Foça’nın kalbi de burada atmış, çark burada dönmüş, hayat burada sürmüştür. 
Büyükdeniz ile ilgili hazırladığım çalışmamı bir sonraki seferde paylaşacağım.


Gelelim Tekrar Küçükdeniz’e ve Karataş’a
Küçükdeniz, kuşkusuz Foça’nın en önemli çekim ve cazibe merkezidir. Bazı şeyler masa başında planlanamaz, ne kadar uğraşırsan uğraş tutmaz; kendiliğinden oluşur ya da gelişir.

1914’de vuku bulan göçe zorlama ile yurtlarından olanların, 1920’li yıllarda Mübadele ile gidenlerin ve yine mübadele ile gelerek Foça’ya yerleştirilen mübadil kardeşlerimizin ilk ayak bastığı yerdir.

Yakın tarihin en zor ayrılıkları, tutkuları, aşkları, hüzünleri da burada yaşanmıştır. Yeni yurt, yeni mekan, ekmek, aş ve iş imkânı bulanların mutlulukları da burada hayat bulmuştur.

Girit, Kosova, Selanik, Midilli, Arnavutluk Limni gibi doğup büyüdükleri, beşiklerinin bulunduğu  memleketlerini terk etmenin acısı ile yeni yuva edinme sevinçlerinin birbirine karıştığı yer olmuştur.




Küçükdeniz, farklı coğrafyalardan gelen ve birbirini ilk defa burada gören insanların, kısa sürede birbiriyle kaynaştığı, bir lokma ekmeğini, bir tas suyunu, keserini, çivisini, urganını esirgemediği, derdini, tasasını, varını yoğunu paylaştığı, düğün dernekle akrabalıkların kurulduğu yer olmuştur.


Düyûn-ı Umûmiye ile başlayan ve 2. Dünya savaşına kadar süren Osmanlı'nın İhracat limanı Foça’daydı. Karadan develer sırtında getirilen tütün, üzüm, pamuk gibi tarım ürünleri, denizden ise mavnalarla getirilen tuz, şimdi yerinde yeller esen tarihi tuz depolarında ve ambarlarda biriktiriliyor günü geldiğinde de gemilere yükleniyor ihracatı yapılıyordu.

Liman sayesinde Foça’da ticaret ilerlemiş, ekonomi de güçlenmişti. Bu sayede yakalanmış olan refah ile Küçükdeniz, o yıllarda Kuzey İzmir’in adeta gözbebeği olup çıkıvermişti. 2. Dünya savaşı sırasında Foça’ya deniz yolu dahil olmak üzere tüm giriş çıkışlar yasaklandı.

4-5 sene Foça Limanı, Tuz ambarlarının kapanmasıyla birlikte sakinliğe büründü. Foça’da ekonomi çöktü. 600 civarında aile ayrıldı, İzmir ve Menemen’e taşındı. Kısır döngü 20 yıl kadar sürdü.


60’lı yılların ortasında Tatil Köyünün açılmasıyla birlikte yeniden eski parlak günlerine kavuştu. Küçük Deniz’de hayat yeniden canlandı. 60- 70- 80’li yıllarda Aydoğan’ın Lokantası, Ekrem’in Meyhanesi, Yılmaz’ın kahvesi, Omar restoran, Celep restoran, Hayrettin’in Sahil balık restoranı, halıcı, kilimci, derici, kuyumcu ve diğer pek çok mekân ardı ardına açılınca güzelliği ile dillere destan olan Küçükdeniz’e bereket de geldi.

Arka yolda (Susam Sokağı) Bakkal Suat, Cuma namazına giderken bile kapıyı kapatmazdı. Okkalı bir zincir takar, arkasına bakmadan geçer gider namazını kılardı. Namaz anında bir saniye bile dükkanını düşünmezdi. O sırada dükkâna müşteri gelirse, alırdı alacağını ortalıkta ne varsa. Ne yoktu ki, dükkânda? Tuzundan şekerine, biberinden lokumuna, çivisinden çekicine, ipinden heybesine kadar her şey vardı. Ne de güzel yerleştirirdi. Bugünün süper marketinden farkı yoktu.

Evlerin kapıları kitlenmez, kapıya ip bağlanır, ipin bağlama şekline göre de ev sahibinin komşuda mı, zeytinde mi, bahçede mi olduğu anlaşılırdı. Hele hele var olan birkaç arabanın kapılarını kilitlemek aleni ayıp sayılır, bunu yapan uyarılırdı.


En güzel zamanları 90’lı yıllarda yakalayan Küçükdeniz, bugün de olduğu gibi o yıllarda da Foça’ya gelen yerli ve yabancı turistin ilk gördüğünde aşk ile bağlandığı “ilk göz ağrısı” olup çıkıyordu. Gelenler görenler gönlüyle yapışıyor, yüreğiyle bağlanıyor adeta sevdalanıyordu.

Hele bir de ağında balığını temizleyen balıkçımızın on parmağında on marifetini keyifle izlelerken onunla iki laf ettiyse, artık Foçalı bir balıkçı dostunun varlığını biliyor; selam atacak arkadaşı olduğunu düşünüyor, keyfini sürüyordu.  




Gelecek Nesiller İçin Küçükdeniz’i Korumak Hepimizin Boynunun Borcudur!

Balıkçı tekneleri Küçük Deniz’in gerdanında adeta inci gibi dizilmiş güzelliğine güzellik, rengine renk katıyordu.  Rahmetli Şükrü Kaya Sever’in dediği gibi, Rumlardan kalan taş evler de, Foça’yı yaşmak gibi süslüyor, Küçükdeniz’i dayanılmaz kılıyordu.

Önceleri yaşanmış bazı olumsuzluklara rağmen Küçükdeniz bugün de çok güzel. Daha da güzel olabilir. Olmalı. Yarınlarda da hep böyle kalmalı. Hatta daha çok korunmalılar.

Hepimiz biliriz Foça’nın Büyükdeniz’ini, Fatih Camisi’ni, Beş Kapılarını, Siren Kayalarını, Yel Değirmenlerini, Su Kemerlerini, Kale Duvarlarını, Pers Mezarını; kısaca 3000 yıllık yerleşimin tam üzerinde oturduğumuzu ve yaşadığımızı. Bunun sonucu olarak kültürle iç içe olduğumuzu.

Bu bağlamda Pers Mezarı,Yel Değirmenleri, Kale duvarlarının restorasyon ve onarımı için emeği geçen herkese bir Foçalı olarak teşekkür etmeyi borç bilirim. Bu çalışmaların devamı Foça’ya güzellik katacaktır. Bunlar bizim vazgeçemeyeceklerimizdir.


Ancak bir kere daha ifade etmek isterim ki, Küçükdeniz’in yeri bir başkadır. Bana göre efsanedeki “Karataş”ın da kendisidir. Küçükdeniz’e bu gözle bakılmalı, değerlendirilmeli, kıymetinin farkına varılmalı, hor kullanıma engel olunmalıdır.


Küçükdeniz’in en çok ihtiyaç duyduğu şey; “sürdürülebilir korumadır” Bu bağlamda kıyımız, meydanımız, sokaklarımız “Foça Turizmi ve Kent Yaşamında” mekân ve yaya denklemi bakımından yeniden yoruma ve düzenlemeye muhtaçtır. Gürültü ve görsel kirliliğe Küçükdeniz’de hiç ama hiç izin verilmemelidir.


Kısaca başta Küçükdeniz olmak üzere Foça’nın güzelliğini koruyup, kollamak ve yaşatmak, sadece Belediye’nin ya da atanmışların değil, gelecek nesiller için hepimizin boynunun borcu olmalıdır. Aksi taktirde bu güzel kent eksikli kalır ve bizde noksanlı yaşarız.

Kalemimden akanları, düşüncelerimden dökülenleri Selin Söğütlügil’in bir sözüyle noktalamak istiyorum.

“Gayret, her zaman için eyleme yönelmelidir. Çünkü hayatta baki kalan en büyük değer aksiyonlardır, eylemlerimizdir. Laflarımızı, düşüncelerimizi eyleme geçiremezsek o zaman yarım insan sayılırız."

Sebahattin Karaca
[email protected]
www.sebahattinkaraca.com












 

YORUMLAR

  • 0 Yorum