HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

OHAL turizme zarar veriyor.

04 Haziran 2017 - 01:07

Hasan Eser /  04 Haziran 2017 -

OHAL turizme zarar veriyor.

- Ama...  Avrupa ülkelerinin hukuk sistemlerinde de OHAL yasaları var.

- Partili Cumhurbaşkanlığı  'tek adamlık' rejimidir.

- Ama...  Mustafa Kemal Atatürk de partiliydi.

-  'Mühürsüz oylar' tartışması referandumun meşruiyetine gölge düşürdü.

- Ama... 1946'daki seçimler de açık oy gizli tasnif yöntemiyle yapılmıştı, şaibeliydi!

- Fethullah Gülen vatana ihanet etmiştir.

- Ama...  AK Partililer de bir zamanlar cemaatçiler ile kol kolaydı.

- Türkiye Avrupa'nın ayrılmaz bir parçasıdır.

-Ama...  AB için bir zamanlar  'Hristiyan Birliği' deniliyordu.

- Akaryakıt fiyatları cep yakıyor.

-Ama...  CHP döneminde de  gaz-benzin kuyrukları vardı.

- AK Parti çözüm sürecinde Kürtlerle masaya oturdu.

-Ama...  Kürtleri ilk defa TBMM'ye sokan parti de CHP idi.

- CHP'de parti içi demokrasi yok!

-Ama... AK Parti ve MHP'de de yok!

- Şu  gazeteler şer güçlere hizmet ediyor.

-Ama...  Bu gazeteler de AKP iktidarına hizmet ediyor.

-İç İşleri Bakanlığı filanca belediye başkanı için soruşturma izni vermiş.

-Ama...  CHP'li Foça Belediye Başkanı için de verilmişti, hiçbir şey çıkmamıştı.

-İzmir çok kötü yönetiliyor.

- Ama... Türkiye'nin de çok iyi yönetildiği söylenemez.

- İzmir'de bir haftadır sular akmıyor.

- Ama...  Bir keresinde AK Partili belediyenin olduğu filanca şehirde de iki gün akmamıştı.

- İzmir Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri yağma Hasan'ın böreği mi?

- Ama...  Merkezi iktidar da çok masum değil(!)

-Türk futbolu S.O.S.  veriyor.

-Ama...  Eskiden de her milli maçta en az  beş gol yiyorduk.

- Fikret Orman'ın söylediklerini tasvip etmiyoruz!

-Ama... Aziz Yıldırım da şöyle demişti.

-Kocanızı aldatmışsınız?

-Ama... O da beni en yakın arkadaşımla aldatmıştı.

-Yahu durduk yerde niye yumrukluyorsun adamcağızı?

-Ama... O da bana ters ters bakmasaydı.

Bunlar ilk etapta aklıma gelenler. Zira örnekler çoğaltılabilir.

Farkında mısınız bilmiyorum ama sürekli bir mukayese içindeyiz.

Ortak kabul etmeksizin, doğrularımızı kendimize mal ederken, yanlışlarımızı ise başka yanlışlarla özdeşleştirmeye özen gösteriyoruz.

Yaramazlık yapan çocuğun kızgın annesine yaptığı savunma gibi:  Ama anneciğim komşumuz Necla teyzemin oğlu da şunu yaptı.

Evet, sürekli bir karşılaştırma halindeyiz. Her şeye bir kılıf uydurmak konusunda üstümüze yok.

Yaptığımız doğru veya yanlışları kabul etmek yerine, başkalarının yaptıklarıyla  muhakeme etmeyi daha çok tercih ediyoruz.

Laf cambazlığı  ile zeytinyağı misali su üstüne çıkmayı iyi biliyoruz.

İnsanları kendi silahıyla vurma konusunda pek bir mahiriz.

'Dinime küfreden Müslüman olsa' edebiyatına bayılıyoruz.

Sürekli birbirimize laf sokmanın peşindeyiz. Her daim açık aramakla meşgulüz,  birinin açığını yakaladığımız  anda 'vurun abalıya' diyerek, üzerine çullanıyoruz.

Dinlemiyoruz, araştırmıyoruz,  sorgulamıyoruz.  Anlamak değil, duymak istiyoruz. Bize duymak istediklerimizi söyleyenleri seviyoruz.

Gelelim işin siyaset kısmına...

Biri bir diğerini dışlamamak üzere; evrensel değerler ile geleneksel değerleri  asgari müştereklerde buluşturma noktasında başarılı olamıyoruz.

Çünkü kendi inandığımız doğrular ışığında rövanşist duygularla hareket ediyoruz.

Tarihten ders çıkarmak yerine, geçmişle hesaplaşmaya  odaklanıp kendimize hırs yapıyoruz.

Ancak...

Geçmişle hesaplaşalım derken bilerek ya da bilmeyerek  zülfüyare  dokunabiliyoruz. Yani  günahıyla-sevabıyla  tarihe geçmiş nice büyüklerimizi,  güncel ve seviyesiz siyasi polemiklere malzeme yapabiliyoruz.

Merhum cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel, yaşamında tarihe geçen nice sözler söyledi.

Dün, o sözleri usta bir siyasetçinin  espri yüklü manevraları olarak değerlendiriyorduk. Bugün ise aslında ne söylemek istediğini çok daha iyi anlayabiliyoruz.

Mesela...

Demirel'in "Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz."  sözü, siyaseti geçmiş üzerinden yapanlara tokat niteliğinde bir yanıt değil midir?

Ya da yıllarca ti'ye aldığımız "Dün dündür, bugün bugündür"  sözü,  günümüz moda deyimi ile konjonktürel siyaset anlayışının açılımı sayılmaz mı?

Öte yandan, yeri gelmişken...

Oğlu şehzade Mustafa'yı boğduran Kanuni'yi,   Meclis-i Mebusan'ı süresiz tatil eden Sultan Hamid'i, muhaliflerini susturan Atatürk'ü,  Türkiye'yi resmen NATO üyesi yapan Menderes'i,  şapkasını alıp kaçmakla suçlanan Demirel'i veya Türkiye ekonomisini liberalleştiren  Özal'ın  yaptıklarını  günümüz penceresinden  değerlendiremeyiz.

Dolayısıyla...

Bugün yapılan yanlışları tarihten alıntılar yaparak gizlemeye çalışmak  ne kadar yanlışsa,  aynı  anlayışla doğrulara gölge düşürmeye çalışmak da o kadar yanlıştır.

Günün sözü: Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım. (Mevlana) 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum