RIDVAN KARAPEHLİVAN

RIDVAN KARAPEHLİVAN

Bakırçay Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Tarihsel Perspektif Işığında Osmanlı/Türkiye – Suudi Arabistan ilişkileri 

31 Aralık 2023 - 14:24

SUUDİLER TÜRKLERİ NEDEN SEVMEZ? 

15. yüzyılda Yavuz Sultan Selim’in bir dizi savaşlar sonucu Suriye ve Mısır’ı ele geçirmesiyle İslam Halifeliği ve bu bölgeler Osmanlı’nın kontrolüne girdi. O zamanlar “Dihiriye” denilen şimdiki Hicaz Bölgesi ve Kuzey Arabistan diğer Arap eyaletleri gibi Osmanlı’nın “Salyaneli” yani yılda bir kez vergi aldığı eyaleti haline geldi.

Aslında şu anki Suudi Arabistan’ın kurucusu olan Suud Ailesi’nin ataları da 15. yüzyılda Kuzey Arabistan’dan Hicaz’a gelmişlerdi. Kurucusu Muhammed Bin Suud ise 18. yüzyılda Osmanlı tarafından bu bölgeye vali olarak atandı.

Ve atandıktan sonra da Suud Ailesi, Osmanlıya karşı 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren bağımsızlığını elde etme çabalarına girdi.

Napolyon’un Avrupa’yı kasıp kavurduğu ve tüm Avrupa’da Milliyetçilik dalgasından etkilendiği bu dönemde, Suud Ailesi özelikle Napolyon’un Mısır’ı işgal çabası ile daha da cesaretlendi.

Tabii o yıllarda Osmanlı tahtında 3. Selim oturuyordu. Osmanlı hem Ruslarla sıkıntılı günler yaşıyor hem de Sırp İsyanı ile uğraşıyordu. İç isyanlar ve Padişah 3. Selim’in katli ile Osmanlı bir türlü Suud meselesine eğilemedi.

2. Mahmut tahta çıkınca, Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa’nın da yardımı ile Mekke, Medine, Cidde ve Riyad gibi şehirlerin bulunduğu Hicaz bölgesinden Suud’ları çıkardı ve kuzeye Dihiriye Bölgesi’ne de baskın yaparak Abdullah Bin Suud ve adamlarını İstanbul'a getirterek idam ettirdi. Ve böylece bu Vahhabi ve Suud meselesi bir süreliğine kapanmış oldu.

Osmanlı; Suud isyanı meselesini 1820’lerde kapatınca, yaklaşık 100 yıl boyunca rahatladı ve kalan Suud Ailesi’nin mensupları da Kuveyt civarına sürüldü. 

Sadece 1800’lü yılların sonuna doğru aynı aileden Muhaberek el-sabbah bin Suud, İngilizlerle gizli bir anlaşma yaparak yeni bir isyan hareketine kalkıştaysa da İngilizlerin bu zata güvenmeyip yeterli desteği vermemesi üzerine başarılı olamadı.

Asıl “isyan” dönemi ise 20 yüzyılın başında başladı. Bu sefer 20. yüzyılın başlarında Abdullah Bin Faysal ve oğlu Abdülaziz Bin Suud, İngiltere'nin tam desteğini alarak yine isyana kalkıştı.

Osmanlı’ya bağlı Hicaz Bölgesi’nde yaşayan Residiler ile Suudiler,  Faysal’ın adamları arasında epey kanlı savaşlar oldu. Tabii bu dönemde Trablusgarp’ın kaybı ardından başlayan Balkan Savaşları derken Faysal ve ailesi İngilizlerin de desteği ile bugünkü Suudi Arabistan yarım adasının (Hicaz da dahil) önemli bir kısmını ele geçirip şimdiki Suudi Hanedanlığının temellerini attılar.

Osmanlı 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’daki topraklarını tamamıyla kaybetti.

İngiltere 1. Dünya Savaşı sonrası yapılan Sykes Picot anlaşması ile Suudi topraklarını hem Mekke Emiri Hüseyin hem de Faysal’a vaat ediyor. Bu gizli paylaşımın Moskova’da Pravda gazetesinde yayınlanmasından sonra bu topraklar Arapların yeni hamisi olan İngiltere tarafından Faysal’a verildi. Fransız devrimi ile Avrupa’nın monarşileri bir bir sarsılırken bundan en çok Osmanlı İmparatorluğu etkilendi. 

Balkanların kaybedilmesinden sonra petrol bölgelerini nüfuzu altına almak isteyen İngiltere ve Fransa bölgedeki Arap isyanlarını özellikle de Suudi ailesini desteklediler. 

Osmanlı, payitahta zayıf bağlar ile bağlı olan Arap ve Ortadoğu eyaletlerine, fazlaca Türk Nüfusu da yerleştirmemişti.

Hicaz Bölgesi de Osmanlı’ya hiç vergi ödemedi. Buralarla birlikte İslamiyet’in çıkış noktası olan Mekke ve Medeni kentleri ile daha çok duygusal bir bağ vardı. 

Arap eyaletleri, dört yüz yıla yakın Osmanlı egemenliğinde kaldı. Osmanlı’da Arapça ve Farsça resmi dil olmasına rağmen Osmanlı’nın halifeliği de Araplar arasında çok da kabul görmedi.

Ayrıca Anadolu İslam’ı ile radikal Vahhabi İslam’ı arasında çok büyük anlayış ve uygulama farkları vardı.

Şimdi asıl konumuza gelirsek: Dünya petrol kaynaklarının önemli bir kısmını kontrol eden Suudi Ailesi, her zaman Batı’nın kontrolü ve emrinde oldu. Petrolden kazandıkları petro- dolar denilen paraları hep Batı bankalarında muhafaza edip Batı’ya yatırım yaptılar.

2002 yılında iktidara gelen AK Parti iktidarı da bu yatırımların bir kısmını Türkiye’ye kanalize etmek için epey çabaladı.

Bu yaklaşım kısmen Katar üzerinden başarılı olsa da Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkileri özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gerginleşti.

Türkiye, Suudi sermayesini kabul etmek için Suudi Hanedanı’nın şımarıklıklarına bile katlanmak zorunda kaldı.

Türkiye’ye gelen Suudi Kralı’nı dönemin başbakanı Abdullah Gül otelde ayağına giderek ziyaret etti.

Peki, bu sermaye ne kadar ülkemize yatırım yaptı?

Batı bankalarında (Kabaca tahminlere göre)10 trilyon dolara yakın olan Suudi parasından ne kadarı Türkiye’ye yatırım için geldi?

Suudiler’le yakınlaşmak için Ankara-Riyad ilişkilerini tekrar ayağa kaldırmak için futbolu devreye sokan Hükümet yaşanan kriz nedeni ile ilişkileri bence daha da kötüleştirdi.

Elbette 200 yıllık perspektifte yazmaya çalıştığımız Türk- Suudi ilişkilerinde Osmanlı döneminde kanlı isyanlar ve savaşlar oldu.

Atatürk dönemi ve sonrasında da Suudiler ile doğru düzgün ilişkiler kurulamadı.

Biz Türkler “Araplar bizi hep arkamızdan hançerledi” dedik ve olaylara hep duygusal perspektifte baktık. Ama Osmanlı’dan en son ayrılan da Arap eyaletleri oldu.

Çok uluslu imparatorluktan bir ulus devlete geçen Türkiye Cumhuriyeti, Arap devletleri ile ta Özal’a kadar doğru düzgün ilişki kurmadı.

AK Partinin bu ilişkileri artırma dozuna girme gayretleri de çoğunlukla ekonomi temelli oldu. 

Ama dediğim gibi, Osmanlı’nın halifeliğini bile kabullenemeyen Araplar ile Türkler arasında ilişkiler, Osmanlı döneminde bile hep mesafeliydi.

Elbette Osmanlı bir imparatorluk olmasına rağmen tam bir emperyalist devlet değildi. Arap halkları arasında Türk nüfusunu yerleştirmedi ve kaynaklarına çok da dokunmadı.

Dediğim gibi sadece İslamiyet’in Mekke ve Medine’de Ortaya çıkışı dolayısıyla duygusal bir bağ vardı.

Sevdiklerinizle birlikte barış, huzur, sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirmenizi diliyorum.  

RIDVAN KARAPEHLİVAN 

YORUMLAR

  • 0 Yorum