İBRAHİM GÜRSU

İBRAHİM GÜRSU

Senarist / Yazar

Hemşehrimiz Homeros'un Mesajı Var..!

23 Ekim 2018 - 13:01

Bilgi çağındayız, ancak bilgili olmak sorunları çözmekte  tek başına yeterli olmuyor.

Zeka, cesaret, sabır da gerekiyor.

Daha önce Homeros’un iki önemli destanını, özellikle Odysseus’un maceralarını çok kısa olarak özetlemiş, Siren efsanesinden söz etmiş, Foça ile ilişkilendirmiştik.

Şimdi felsefi yanından söz edeceğiz.

Eski bir Arkadya efsanesi  ‘Odyssea’ temel alınarak Truva’dan ülkesine dönen Odysseus’un on yıllık yolculuğu ve başından geçen serüvenler, yalnızca bir efsane değildir.

Eski Ege kültürünün ve sanatının temelini oluşturur.

2 yüzyıl sonra başlayacak olan felsefenin habercileridir. Eski Yunan felsefesinin sorunlarının kaba çizgilerle destanlarda belirmeye başlamasıdır.

Bireyin yaşamının önemi, toplumsal olayların nedenleri, ahlak kuralları, tarihi belirleyen güçler ve yasalar üzerine açıklamalar, destanların içeriğini oluşturmaktadır.

Ancak bu açıklamalar felsefi bilgi niteliğinde değil, inanca dayalı, dinsel nitelikler taşımaktadır. Tarihsel açıdan bu mitosların doğduğu dönem, İyonya’da son kralların yaşadığı, soyluların iktidara gelme çabalarının başladığı bir çağdır.

Tüccar ve sanayicilerin siyasal bir ağırlıkları henüz yoktur.

Eski Yunan felsefesinde, din ve sanatında, özgün olan, evrenin üstün bir güç tarafından yoktan var edildiği düşüncesi değildir.

Hatta, bu kavramın yadsınması söz konusudur. Tanrıların kökeni, maddi olan bir varoluş sürecinde, sıralarını beklemeliridir.

İzmirli Homeros, evrenin oluşumunu, mutluluk ve erdem üzerine dayanan, mitolojik karakterde açıklamalardan öteye götürememiştir.

Eski Yunan düşüncesinin oluşmasında etkili olan Homeros ve Hesiodos’dur. Felsefe ve bilimdeki gelişimi, İ.Ö 6. yy İyon kent devletlerini oluşturan, yeni yaşam biçimi belirlemiştir.

İ.Ö 6. yy insanlık tarihi için önemli bir yüzyıldır. Bu yüzyılda Hitit, Sümer ve kısır uygarlıkların yerini İyon ve eski Yunan, doğuda ise Lidya ve Mısır kapılarına dayanan İran imparatorluğu alır.

Kuzeyde İskitler, orta Avrupa’da Keltler, İtalya’da Etrüksler’i de saymadan geçemeyiz.  Arkaik çağın başladığı bu yüzyıl Eski Yunan kent devletlerinde baskın ana düşünceleri şöyle sıralayabiliriz:

“ 1. Kölelerin sanayide yaygın biçimde kullanılması.

2.Paranın mal değişiminde ana değer olması.

3. Tarımsal kesimde reformların soyluların gücünü kırması.

4. Sanayici ve tüccarın siyasal erki ele geçirmesi.

“Özellikle İ.Ö 7. yy’da paranın ilk kez kullanılması, Lidyalılar, sonra İyonlar, adalar halkları,  Atikalılar tarafından benimsendi. İ.Ö 7. yy’da İyonya ve Atika’da birbirini izleyen hükümet darbeleri, devrimler ve reformlar meydana geldi. İşte bu gelişimlere sebep olan Homeros ve Hesiodos’un dışında “yedi bilge” diye adlandırılan düşünürler etkili olmuştur.

Bu düşünürlerin hepsi doğruluk, erdem, mutluluk, bireyin yaşamının önemi konusunda öğütlerde bulunmuş, özdeyişler sunmuşlardır. İşte Homeros’da Odysseus’u bu değerlerle süslemiş bir kahraman karakter yaratmıştır.     

 Hem güçlü, hem zeki,  hem  bilgili, hem de  şanslı olmak…

Odysseus bunların hepsine sahip kılındı.

Bunun yanında, aşılması güç engellerle karşılaştı.

"Homeros’un vermek istediği mesaj ne olmalıydı?" bu soruyu  yanıtlamaya çalışacağım.  

Odysseus, tanrıçaları yakışıklılığı ve kıvrak zekasıyla kendine bağladı.

Bilgiyi, deneyimlerinden, tanrıçalardan, tanrılardan elde etti.

Yaşama kavgasını kazandı.

Hedeflerine ulaştı.

Yine de tüm bu donanımlara sahip olduğu halde, kendinden sabrı kattı eksiksiz. 

 Bireysel yeteneklerini, evrensel olana hizmet ettirerek, o meşakkatli yolculuğun sonunda amacına ulaştı.

Başlangıçta İthake kralı olmuştu, hem de çok çabalamadan, hak etmeden.

Sonunda da krallığını geri aldı.

Ancak o, gerçek krallığının bedelini, yüzlerce sorunu çözerek, hayatını tehlikeye atarak ödedi.

Otuz yıllık serüvenler zincirinin sonunda, bedensel sağlığıyla, düşünsel kararlılığıyla, zekasıyla, bilgisiyle ve sabrıyla amacına ulaştı.

Üstelik geri döndüğünde, vatanında  onu başlangıçta tahta getiren sonra da tahtını ele geçiren bir çok fırsatçıyla savaşarak…  

Sahip olduğumuz yetkiler ve olanaklar bize zaman zaman verilir, önümüze konur ya da biz elde ederiz.

Bu gücü nasıl ve ne kadar hak ettiğimizi sorgulamadan, emek vermeden, düşünmeden, kullanma hakkına ne kadar sahibiz?

Odysseus’un İthake’den başlayıp tüm  Akdeniz’de devam eden maceralar bütünü, aslında yaşamın sürecidir.

Engellerimiz, açmazlarımız, çözüm arayışlarımız, psikolojimiz, suskunluklarımız, karşı çıkışlarımız, kabullenişlerimiz, reddettiklerimiz, hayata dair ne varsa onlarla yaşamamız değil midir ömür dediğimiz süreç?..

Bizim bu durumlara karşı tutumumuzun nasıl olması gerektiğidir erdem.

Olması gerektiği gibi davranmak onurluca bir tutumdur, erdemdir işte…

Bireyin mutluluğu, tüm bu savaşımlardan yengi ile çıkmaktır. Homeros güç durumlardan kurtulmanın anahtarını Odysseus karakteriyle, onun kişilik çözümlemesiyle belirtmiştir.

Nedir bunlar: “erdemli olmak, bilgi edinmek, savaşmak için sağlıklı bir bedene sahip olmak, güç durumlardan kurtulabilmek için kıvrak bir zekaya sahip olmak, en önemlisi aile, yurt, halk ve iktidarı yönlendirmenin kutsallığından söz etmektir.”

Bu kriterlere baktığımızda, Eski Yunan felsefesine temel oluşturan düşüncelerin bir bölümünü bulabiliriz.

Bu durumu günümüz gerçeklerine uyarladığımızda, evrensel değerler olduğu için, pek de fazla bir farklılık göremiyoruz.

Yaşamın her alanında, insanların sahip olması gerekliğine inandığımız  değerlerdir.

İş, eş, lider, yaşamın amacı, bu amaca giden yolda araçlarımız, hangisi bizimle ilgili değil?

Bazen duymak istediklerimizi söyleyenleri daha çok sevdiğimizi sanırız, bireysel iktidarımızda da böyledir, toplumsalında da…

Ama Odysseus söylenenlere, anlatılanlara bal mumuyla kulaklarını tıkamasaydı, erdemli amacına ulaşamayacaktı belki, varmak istediği yere, idealleriyle sarışamayacaktı.

Odysseus gibi davranmak doğru olmalı. Yaşam ne kadar olumsuzluklarla dolu olsa da, olması gerektiği gibi hareket etmeliyiz.

Bize ne denli didaktik gelirse gelsin doğrusu bu…

Homeros, Odysseus karakterinde bezediği evrensel tavrın yolunu siren efsanesiyle Foça’dan geçirmişti.

Bu konuda Foça’ya da önemli bir erdem misyonu yüklemişti…

Biz bu onurlu armağana karşın, sorumluluğumuzu yaşadığımız çevreyi, kültürü, tarihi yani kendimizi, ne denli  biliyoruz…

Buradan, yaşadığımız çevreye gelelim.

Foça; uygarlık tarihine inanılmaz katkıları olan, ancak Foça’da yaşayanlarının büyük bir bölümünün farkında bile olamadığı kasaba…

Şu andaki Avrupa kent merkezlerinin kurucuları olan mirasın mirasçıları, yani bizler.

Homeros yaşasaydı, karakteri, Odysseus, Ahmet, Mehmet, adı her neyse ile  iletisi şöyle olurdu : “müzesi olmayan ve 35 yıldır, sözü verilen ve edinilemeyen, kendi kentinin değerlerinin farkında olan, bunun savaşını veren insanlara, düşüncelerine karşı, anlaşılamaz biçimde, düşmanca davrananlarla dolu, sözde turistik bir kasaba…

‘Halen ne kadar çok alanı konuta açarsak, o kadar gelişiriz’ i savunan bireysel, siyasal, ekonomik çıkarlarımız.

Hepimiz bu zihniyetin sonuna kadar, “nereye giderse gitsin” e kadar, dimdik karşısında durmalıyız.

Foça’nın, Çiğli, Bayraklı, Kuşadası, Marmaris, Bodrum gibi beton yığını olmasına göz yummamalıyız.

Sessiz kalmamalı, günü kurtarmaya çalışmamalıyız…

Denize, denizi kucaklayarak girmeli, dostumuza, arkadaşlarımıza yürek huzurluluğuyla, gerçek Foçalı olarak sarılmalıyız. 

Homeros’un, Odysseus karakteri bu!..

Yaşadığınız toprağınıza sahip çıkıp, onu yüceltin.

Foça bizim anamız.

Foça’ya yukarıdan baktığınızda, Kaleiçi (akropol) bir bebeğin başı gibi deniz anaya sokulmuş

Sağ eli İngilizburnu. Sol eli Fener yarımadası.

Deniz ananın memelerine yaslanmış besleniyor gibi duruyor.

Foça ve deniz birbirinden beslenen ana çocuk gibi. Anamıza ve geleceğimize sahip çıkalım.

Merhaba Foça…

İbrahim GÜRSU            

YORUMLAR

  • 0 Yorum