HÜSEYİN KARAARSLAN

HÜSEYİN KARAARSLAN

Taşra Hikayeleri...

Soğukkuyu & Pembe Hanım

30 Temmuz 2019 - 18:42

Mayıs ‘73. Yaz erken gelmiş , güneş sıcak yüzünü göstermişti.

Sahildeki denize nazır çay bahçesinde sezon hazırlıkları devam ediyordu.

Hasan’ın yeri olan bu mekan, Köprübaşı da denilen, otobüs garajından başlayan yolun, küçük limana yaklaştığında, iki kola ayrılarak, bahçeyi denize sıfır bir üçgen olarak konumlandırıyordu.

Çay bahçesinin arkasında ki toprak yol; yıkık, dökük harap olmuş, zamanında tuz depoları olarak kullanılmış heybetli eski yapının hemen önünden geçiyordu.

Çook eski devirlerde bir ada olan küçük yarımadayı dolaşarak , yine köprübaşında son buluyordu.

Sağ taraftaki yol ise, araç trafiğine açık, yayalara çok az bir yürüyüş bandı bırakılmış kordona bitişik olan Hasan’ın yeri; sezonda, günün her saatinde kasabalıların rağbet ettiği bir çay bahçesiydi ...     

  O gün, Hasan birkaç amele bulmuş, birine bahçeyi çevreleyen çitleri boyatırken, diğer ikisini de, getirtmiş olduğu kargıları gölgelik yapmak için direğin üzerine çıkartmıştı.

Bahçenin üstü birbirine paralel tellerle kaplıydı. Elden ele geçirdikleri kargı demetlerini tellerin üzerine seriyorlardı.

Sabahtan akşama dek, güneş alan çay bahçesi, kargılarla üstü düzgün şekilde kaplanıp iş bittiğinde, gün ışığı, bulduğu aralıklardan sızmaya zorlanıyordu.

Köşede, yola yakın, briketten yapılmış, üstünkörü sıva atılmış ve kireçle boyanmış bir çay ocağı, on adet tahta masa ve kimi boyalı, kimi boyasız ahşap sandalyeler dağınık şekilde duruyordu.

Geçen sezondan kalma, beyaz, bahçeyi boydan boya saran, solmuş, yıpranmış kumaşın üzerinde, mavi renkte yazılmış “SENSUN biz içelim" reklamı göze çarparken, bunun ucuza maledildiği her halinden belliydi..  

  Barakanın üzerini kaplayan çingen kiremitlerine, yetişkin, siyah bir katuz kedi, boylu boyunca uzanmış, güneşli havanın keyfini çıkarırken, Hasan iki elini birbirine çarparak kedinin dikkatini çekti .

“Boncuuk “ demesiyle kedi yattığı yerden başını kaldırdı.

Sahibini görür görmez kuyruğunu sallamaya başladı. Dört ayak üzerine doğruldu.

Önce, ön ayaklarını ileri uzatarak bir güzel gerindi. Çatının ucuna ilerledi. Kollarını açmış olan Hasan’ın kucağına atladı ...
       Akşama doğru iş bittiğinde Hasan ameleyi toplayıp, yevmiyeleri vermek için elini cebine attığında bir tomar para çıkardı. Aralarında yabancı kağıt paraları farkeden, amele başı;

⁃ Ooo Baba. marklar, dolarlar gani sen de . Geçen sezon turist çoktu galiba” derken sırıtıyordu.
⁃ Yok be Zeki : “ bunlar frank . İsviçre frangı . Malum Oğlan dışarda. Lazım olmuştu . Sağolsun tam zamanında gönderdi de işleri bitirdik .

Dağıtımını bitirdiği paraları cebine koyarken
⁃ “ Oğlum da bu gece dönüyor . Kısmetse bu yaz benimle beraber çalışacak . Ehh öğrensin hayatı “ der gülerek .
⁃ Zeki: “ Ahh be babam , bize bir el vermedin . Tatil köyüne girsem , bir de yurt dışına çıksam , döner miyim bir daha bu çukura.
⁃ Hasan: “ olur , olur birgün “ der Zeki’nin sırtını sıvazlayarak. 

   Ameleler gittikten sonra , cebinden çıkarttığı metal bir kutudan, yanyana, düzgün bir şekilde dizilmiş filtresiz sigaralardan birini alan Hasan, sağ elini açar, onu işaret parmağına paralel gelecek şekilde yerleştirir ve diğer eliyle bileğine vurmasıyla havalanan sigarayı dudaklarıyla kavrar.

Hınzır bir gülümsemeyle , deri yeleğinin küçük cebinden çıkardığı muhtar çakmağıyla tütününü yakar; Derin bir nefes çekip , ağzından halkalar çıkarırken keyf almaktadır. Bahçeye bir göz gezdirir.
⁃ “ Çok iş kalmadı . Bizim deli bozuk da geliyor. Ehh sezon da şuracıkta artık .
⁃ Bir nefes daha alırken cigarasından, birinin kendisine seslendığını duyar . Başını sesin geldiği yöne çevirir .

⁃ İyi günler Hasan Bey. Nasılsınız? Ehh işleri de kolaylamışsın der kadın, elinde tenini güneşten koruyan pembe şemsiyesini tutarken.
⁃ Oo Pembe hanım nasılsınız? Herzaman ki gibi şemsiyenizi eksik etmiyorsunuz , dışarı çıkarken ? der
⁃ Ah Hasan güneş tenime iyi gelmiyor . Bunu biliyorsun derken sitemliydi.
- Yok be Pembe. Latife ediyorum. O kadar da nazımız geçsin artık “ 

   Şemsiyesi kadar, giydiği krem rengi ,ince eldivenleri de dikkat çekiyordu .Yakası açık , beyaz elbisesinin göğüs bölgesinde , ucunda metal bir kalp takılmış , ince halkaları olan kolyesiyle her zaman şık bir hanımefendiydi Pembe Hanım . Hasan ile konuşurken ,istemsizce eli ,kolyenin ucunda ki kalbe gidiyordu…
           Kırkına merdiven dayamıştı .Babası memur erkanındandı. O ölünce kasabada kalmışlardı. Hasan’ın okul arkadaşıydı.

İlk ve ortayı kasabada, liseyi yatılı okumuştu şehirde. Kısmeti çıktığında, evlenip İstanbul’a yerleşmişti. Kocası pilottu. Mutlu bir hayatları vardı.

Öyle derlerdi. Eşini bir eğitim uçuşu sonrasında kaybettiğinde, tekrar taşraya, yuvaya dönmüştü.

Çocukları yoktu. Burada yaşlı annesiyle yaşıyordu. Bir şekil de hayata tutunmuştu .

⁃ Mus’taa efendiden alış veriş yapacağım. Yağlı, beyaz peynir gelmiş dediler. Bi bakayım. Annem çok sever de “ .

Ve hemen ekler: Ne zaman açıyorsunuz?. Havalar ısındı artık “ der. Kadın eliyle işaret ettiği masayı gösterirken: bu yaz da bana ayırıyorsun değil mi?

Bol köpüklü akşam kahvemi içerken, yanında da senin nefis likörünü . İşte bu kadar “ derken şen bir kahkaha atar.

Ve ekler;
- Geçen sene , masamda ki çiçekleri unuttuğumu sanma .”
- Sahi , yaseminleri sevdiğimi kim söyledi sana “ derken sesi alaycıydı.

Hasan mahcup bir vaziyette , gözgöze gelmemeye dikkat ederek “ ama her masaya çiçek koyduruyordum . Farketmedin galiba “der kekeleyerek .

Pembe hanım “ benim masamda hep beyaz yaseminler vardı . Kahvemi içerken , çiçekten yayılan mis gibi koku beni mest ederdi. “ derken sağa sola bakındı . Sanki bu konuşulanları kimsenin duymasını istemediği her halinden belli oluyordu .

Hasan’ın yanından acele ayrılması gerektiğini hissetti.

⁃ Hadi kal sağlıcakla. Kolay gelsin" dedi elini sallayarak.

 Pembe hanım ucu sivri, ince topuklu , siyah ayakkabılarıyla , arnavut kaldırımı döşenmiş yolda zorlukla ilerlerken, Hasan arkasından uzun uzun bakar. Aklına birşey gelmiş de, söylemek istercesine, arkasından O'na doğru bir adım atar ama vazgeçer, bahçeye geri döner.

Kadına tekrar bakmak için başını döndürdüğünde, Pembe’nin dükkan kapısında Mus’taa Efendiyle konuştuğunu görür. O anda, çaresizlikle ellerini yumruk yapmış sıkıyordu. Acizliği yüzüne yansımıştı.

- Ahh be Pembe. Okuldayken, defterlerinin arasına, çiçekleri kim koyuyordu sanıyorsun? derken sevecenlikle gülümsüyordu .

Herşeye rağmen zarif kadındı. Şehir görmüş kadının taşrada vucut bulmuş timsaliydi . Eeee , ne de olsa Pembe hanımdı bu ...

 Hüseyin Karaarslan    

 Turizmci -Rehber

 15 Temmuz 2019 / Foça

YORUMLAR

  • 0 Yorum