HÜSEYİN KARAARSLAN

HÜSEYİN KARAARSLAN

Taşra Hikayeleri...

Soğukkuyu & Pembe Hanım 2

15 Ağustos 2019 - 08:45

 İki katlı büyük taş evin alt katını bakkal dükkanı olarak kullanıyorlardı. Must’a Efendi altmışlarında, kısa boylu, gözlüklü, hafif toplu ama yaşından genç gösteriyordu. Dükkana bitişik, ayrı kapısı olan ve ahşap merdivenle yukarıya, ikinci kata çıkılan ev sağlam bir rum eviydi. Giristeki dükkanın, geniş kapısının üzerinde 'Suat Bakkaliyesi' yazılıydı.

-Must’a Efendi; "Yağlı beyaz peynir yeni geldi. Bitmeden sana da vereyim. Bir teneke daha var ama n’olur n’olmaz. Annen bunu beğenir"    

Tenekeden çıkarttığı kalıbı, üzerine yağlı kağıt serdiği, terazinin kefesine koydu. Diğer kefesine de bir kilogramlık ağırlık koyarak peyniri tartıyordu. Kefeleri sarı metal olan terazinin, tartı uçlarındaki kuşların gagaları tam olarak yanyana gelmişti .

-Valla tam geldi. Sarayım mı ?

Pembe, kafasını aşağı yukarı sallayarak onay verdi.   

- Limon kolonyası da alacaktım dedi şişeyi gösterirken...

Terazinin hemen yanında iki büyük cam kavanoz, üzerinde ölçülerin olduğu cam gösterge, hemen ucuna eklemlenmiş siyah bir hortumla, kimya laboratuvarındaki araç gereçlere benziyordu. Yaşlı adam, hortumun ucundaki lastik baloncuğu, sıkıp sıkıp bırakmasıyla, kolonya, hava kabarcıkları çıkararak, hazneye doluyordu. Ölçek tam geldığinde, cam şişeyi, metal, ince imbigin ağzına tutup dolmasını bekledi.       

- Bu kırmızı renklisi de "İzmir Geceleri", denemek ister misin ?

Pembe, hayır anlamında kaşlarını yukarı kaldırdı.  

"O bana ağır geliyor" dedi. Ve hemen ekledi: - Koko ablanın en sevdiği esans bu. Geçtiği her yer  parfüm kokar”.

Mus’taa Efendi elinde olmadan bir kahkaha patlattı.

- Bilmem mi? En iyi muşterimdir. Her geldiğinde mutlaka bir şişe doldurturur. Ruhu genç bu kadının...

Pembe, cebinden beyaz örgü filesini açıp, peynir ve kolonyayı yerleştirdi. Borcunu ödemek için, siyah deri cüzdanını açtığında yeterli parası olmadığını gördü. Sıkıntılıydı. 

'Param yetişmedi. Kolonyayı bıraksam' dedi.    

Must’aa Efendi: 'Dünyada olmaz, al bakayım bunu. Sonra ödersin' dedi ısrarla .

Pembe’nin yanına yaklaştı. Fısıltıyla konuşuyordu.     

Bak kızım istersen veresiye defteri açayım size. Aydan aya ödersiniz. Tanıdıklara böyle yapıyorum ben. Ee sen de  yabancımız değilsin ya.

Pembe; Hayır dedi hiç düşünmeden. Yarın borcumu verip, kolonlayayı alırım. Aksilik işte.

Bakkaldan çıkarken, kapıda Suat ile karşılastı. Suat; 'Oo Pembe hanım, yeniden seni görmek ne güzel. İstanbul’a artık dönüş yok galiba...'  

Pembe; 'İstanbul mu? O hikaye bitti. Bu güzel kasabada huzurluyuz. İnsan başka ne ister ki...' derken sesi hüzünlüydü. Şemsiyesini açıp sokağa adım attı.

Hoşçakalın. Teşekkür ederim dedi kibarca.

Must’a efendi de; Sağlıcakla kızım, annene hürmetler, selamlar.

Pembe köşeyi dönüp gözden kaybolduğunda Suat: Hala güzel bir kadın. Bekar olsam alırdım vallahi derken pis pis sırıtıyordu.

Must’a Efendi sert ses tonuyla ona çıkışarak; Hadi giy bakalım önlüğünü de işe başla. Evli barklı adamın söylediği şeylere bak. Tövbe, tövbee diyerek, dükkanın yanındaki kapıya yöneldi. Ahşap kapıyı açıp, merdivenlerden yukarı çıkarken hala kendi kendine söylenmekteydi. Sesleri duyan Mubetçel hanım, kocasını kapıda karşıladı .

Mubetçel: “Hayrola Must’a efendi, ne bu sinir!.. Gene kime kızdın?  

'Kazık kadar adam oldu. Hala haylaz bu bizimki. O’na söyleniyorum' dedi, Must’a efendi ayakkabılarını eşikte çıkarırken.

Sesleri duyan Hatice, mutfak kapısında olan biteni izliyordu. Islak ellerini beyaz önlüğüne sildi. Must’a efendiye dönerek; Baba hayırdır. Sinirlenmişsin?

Yok, yok birşey kızım, derken gözlerini kaçırıyordu.

Hatice; -Dükkandan sesler duydum. Suat mı yine?

Must’a Efendi; -Yemek hazır mı? diyerek konuyu değiştirdi.

Salondaki gergin hava hepsinin üzerine sinmişti. Mubetcel Hanım konuyu uzatmanın anlamsızlığını biliyordu. Yıllarca hep böyle idare etmemiş miydi?

Hadi kızım dedi Hatice’ye dönerek. Yemek masasını hazırlayalım. Baban acıkmıştır ...

Hüseyin Karaarslan

15-08-2019

YORUMLAR

  • 0 Yorum