HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Yarış-Ma!

24 Kasım 2016 - 23:46

Hasan ESER / 24 Kasım 2016 -  Kaç gündür yazacağım, elim değmedi bir türlü-ki bugüne kısmetmiş-

Bilindiği üzere…

Ekranların sevilen dizisi ‘Diriliş Ertuğrul’ Altın Kelebek yarışmasında ‘Yılın En İyi Dizisi’ ödülünü aldı.

Ama…

Ödül töreninde,  dizinin yapımcısı ve senaristi Mehmet Bozdağ'ın teşekkür konuşması yapmasına izin verilmedi.

Hatta gecenin sunucusu kendince dalgasını geçti.

Sahi neydi o sunucunun adı?

Ya şu çamaşır suyu reklamında mikrobu seslendiren ‘zat’ yok mu, işte ondan bahsediyorum.

Her neyse, kim olduğunun bir önemi yok! Zira başlamadan dağıtmayalım konuyu…

Şimdi öncelikle şunu sormak istiyorum:

-Sizce Altın Kelebek yarışmasında ödüle layık görülenler halkoylarıyla belirlenmemiş olsaydı, Diriliş Ertuğrul’un ödül alma ihtimali var mıydı?

- Diriliş Ertuğrul, TRT’nin değil de, medya bileşkesi olan özel bir televizyon kanalında yayınlanan bir yapım olsaydı, acaba o törende hak ettiği itibarı görür müydü?

- Başka bir açıdan bakacak olursak; TRT’nin bu muhteşem dizisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş hikâyesini konu almak yerine; Bizans’ın doğuşunu işleseydi daha mı makbule geçerdi?  

Uzatmayalım…

Altın Kelebek'teki Diriliş Ertuğrul skandalının altında yatan sebepler nedir? Bilmiyorum!  

Kim bilir belki de ortada tamamen bir yanlış anlaşılma söz konusudur.

Ancak…

Bu hadise ile alakası olmamakla birlikte, altını çizmek istediğim bir husus var.

Türkiye’de mesleki alanlarda yapılan bazı yarışmaların objektifliği konusunda şüphelerimin oluşmaya başladığını söyleyebilirim.

Mesleki bir Yarışma’nın amacı,  yarışma adı altında “ulufe dağıtmak” olmamalıdır.

Çünkü mesleki bir yarışmanın nihai amacı:

Bilgi ve yetenek gibi kavramlar doğrultusunda yarışanların üstünlüğünü ortaya koyması, rüştünü ispatlaması ve teşvik edilmeleridir.

Öyle ki, Atalarımız bunun için: ‘Marifet iltifata tabidir’ demiştir.

Yeri gelmişken bir gözlemimi de paylaşmak istiyorum.

Bundan bir süre önce deneyimli gazeteci Zafer Şahin, kişisel sosyal medya hesabından isyan niteliğinde bir paylaşımda bulunmuştu.

Aynen aktarıyorum:

 “İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Barış Selçuk Gazetecilik Yarışması’nda Yeni Asır muhabirlerinin emeği yine yok sayıldı.
Kent haberi dalında ödül verilen bir yarışmada Tolga Tekin’i yok sayan bir yarışma objektif değildir.

Geçtiğimiz yıl İzmir ve Türkiye gündeminde ses getiren onlarca habere imza atan Tansu Edip Gökbudak ve Emir Han Ergen gibi genç gazeteciler dururken 30 yıllık Ankara gazetecisi Nurettin Kurt'a özendirme ödülü vermek trajikomik bir durumdur.

Nurettin Kurt'a bu yarışmada her yıl ödül verilmesinin gerekçesi nedir?

Son söz: Yıllardır Yeni Asır muhabirlerine bu kentte düzenlenen gazetecilik yarışmalarında ödül vermeyen ya da verilmesine engel olan zihniyeti kınıyor ve hakkımızı helal etmiyoruz.

Buna ses çıkarmayan basın meslek örgütleri mi....Kınamaya gerek yok bu arkadaşları....Zaten yok hükmündeler...”

Üstat Zafer Şahin’in bu iddiasından yola çıkarak düşünecek olursak; TRT’de dizi çekmek ile Yeni Asır Gazetesi’nde muhabirlik yapmak aynı kapıya çıkıyor olabilir mi?  Bilmiyorum!

Fakat bildiğim bir şey var ki o da bu ülkede sanatçı, gazeteci, yazar veya akademisyenseniz seçilmiş Hükümete karşı olmak zorunda olduğunuzdur.

Aksi halde dışlanırsınız! Yandaş, hatta gerici olmakla bile itham edilebilirsiniz.

Bunun içindir ki,  ayrıştırma iddiaları ile gündeme gelen bazı mesleki yarışmaları artık dikkate almıyorum.

Örneğin Zafer Şahin’in tepki koyduğu yarışmaya bir kez olsun bile katılmadım, katılmamda.

Kaldı ki, en son İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği bir yarışmada ben boyumun ölçüsünü aldım.

Yanlış anlaşılmasın!

Benim dereceye girememe veya ödüle layık görülmeme noktasında bir zorum yok.

Çünkü benim başvurum bile kabul edilmedi söz konusu yarışmaya…

Zira Yeni Asır’ın Muhabirleri benden çok daha şanslılar. En azından başvuruları kabul görüyor.

Hazır konu açılmışken anlatayım.

Uzun yıllar Süleyman Demirel taklitleriyle anılan ve Demirel ile birçok anısı bulunan duayen oyuncu Atilla Arcan,  9’uncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel'in vefat ettiği gün bir tesadüf eseri Aliağa’daydı.

Aklıma geldi,  ekipmanlarımı aldığım gibi soluğu yanında aldım ve son derece duygu yüklü bir röportaj yaptım kendisiyle…

O gün duygu, düşünce ve üzüntüsünü bizimle paylaşan usta oyuncu, çok güzel bir Demirel taklidiyle de taçlandırmıştı röportajımızı…

Öyle ki muhabiri olduğum televizyon kanalı oldukça geniş vermişti haberi…

Fakat aradan çok fazla bir zaman geçmedi ki, Atilla Ağabey’in de Hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendim. Nasıl üzüldüğümü anlatamam!

Uzatmayalım…

Bizim gazeteden arkadaşlar, “Hasan senin yaptığın bu habere dair hayatta kalan tek kişi sensin. Neden bu haberin ile cemiyetin yarışmasına katılmıyorsun” diyerek, kanıma girdiler.

Derken…

Cemiyet üyesi olmadığım için ‘teşvik’ bölümünden katıldım, katılmaz olaydım! Çünkü başvurumu bile kabul etmediler.

Yahu hadi beni sevmiyorsunuz, sevmekte zorunda değilsiniz. Ama hiç olmazsa Süleyman Demirel ve Atilla Arcan gibi birbirinden kıymetli iki güzel insanın anısına, en azından başvurumu kabul edebilirdiniz.

Aslında bu konuyu Cemiyet Başkanı Sayın Misket Dikmen’e de bildirmiştim, ama geri dönme nezaketinde bile bulunmadı. Önemi yok, canları sağ olsun!

Günün Sözü: “Sizi halk bağrına basmış onlar bassa ne olur basmasa ne olur.” (Recep Tayyip Erdoğan)  

YORUMLAR

  • 0 Yorum