HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Türkiye'ye bir Sinan bir de Süleyman gerek!

19 Eylül 2016 - 02:01

Hasan Eser / 19 Eylül 2016 - Meslek duayenlerimizden Erol Maraşlı,  geçtiğimiz günlerde nefis bir yazı daha kaleme aldı.

Gazeteci & Yazar Erol Maraşlı, ‘Camilerimiz’ başlığı altında kaleme aldığı yazısında; gelişigüzel yapılan camilere dikkat çekti.

Vaziyetin farkında olan insanların,  hislerine tercüman olan Sayın Maraşlı’nın bu yazısına imzamı koyarım.

Ancak küçük bir ilave yapmadan da geçemeyeceğim.

Malumunuz…

Ülkemizdeki Selçuklu ve Osmanlı eserleri bugün bile mimari görkemiyle insanı kendine hayran bırakıyor.

Evet, Anadolu coğrafyasında Selçuklu mimarisi var. Osmanlı mimarisi var. Ama birkaç istisna dışında modern Türk (Cumhuriyet) mimarisi yok!

Türkiye’de camilerinden okullarına,  iş merkezlerinden konutlara varıncaya kadar yapılan her şey ihtiyacı karşılamaya yönelik…

Yapılarımızın neredeyse tamamında karakteristik özellik yok! Yani kimlik yok,  nitelik yok, yaratıcılık yok, ustalık yok! 

Özellikle de camilerimiz, Osmanlı Mimarisinin birer kötü kopyası niteliğinde…

Gerçi hoş, ben buna da razıyım. Zira en kötü Osmanlı kopyası, ‘uzay mimarisi’ olarak tanımlanan sözde modern yapılardan çok daha evladır.

Bu arada ideolojik düşünceler üzerinden  Sayın Maraşlı’nın gündeme getirdiği  ‘cami’ konusunu öyle  hafife almamanızı temenni ederim. 

Hatta şöyle düşünün:  

Mesela İstanbul’un tarihi yarım adasını tasavvur edin. Her ne kadar günümüz modern binaları siluetine gölge düşürüyor olsa da, yine de güzel değil mi?

Aynı perspektiften bir de camileri tamamen silerek hayal edin.

Eminim ki hayaline bile tahammül edemediniz.

Velhasıl camilerimiz şehirlerimizin mührü, süsü ve tacıdır.

Bunun içindir ki yapılan her caminin belli başlı standartları olmalı ve cami yapımı için hazırlanan her proje de bu yönde oluşturulacak özel bir kurulun onayından geçmelidir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi ilgili makamlar konuya artık müdahil olmalıdır.

Ülkemizde gecekondu mantığında inşa edilen gelişigüzel cami yapımlarına bir son vermenin zamanı gelmiştir.

Ayrıca günümüzde ibadete açık olan tarihi camilerimizin bütününde aslına sadık kalınması elzemdir. 

Zira bazı tarihi camilerimize yapılan modern ilaveler, tabir yerindeyse ‘çürük diş’ gibi sırıtıyor. 

Bu bağlamda yinelemek isterim ki, mimarideki sorunumuz ‘camilerimiz’ ile sınırlı değil.

Bazı kentlerimizin mimarisi üçüncü dünya ülkelerini andırıyor.

Çarpık şehirleşmenin başkenti ‘İzmir’ konusuna hiç girmiyorum bile… 

Öte yandan kimse kusura bakmasın ama günümüzdeki bazı mimarlarımız, eğer Osmanlı döneminde yaşıyor ve mesleğini icra ediyor olsaydı,  kelleleri şimdiye çoktan giderdi.  

Eee şair boşuna dememiş: “Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat gerek, ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, bir Sinan, bir de Süleyman gerek” diye.

Yani yapan kadar yaptıranda önemlidir.

Mesele yalnızca Sinan değil, Sinan’a ilham verecek bir de Süleyman’ın olmasıdır.

Günümüzde ise binayı yaptıran en kısa sürede, en ucuza gelecek şekilde mal etmeyi istiyor.

Yapan da  ‘enseye göre tıraş’ misali sanatını hiçe sayarak sadece para kazanmayı hesap ediyor.

Eee hal böyle olunca yapacak bir şey var mı?  

Bazen düşünüyorum da…

Dünyaya Osmanlı mimarisinin mührünü vuran Türk mimarlık tarihinin yaratıcı dehası Koca Sinan mezarından kalkıp günümüz eserlerini görseydi, acaba ne derdi?

Kuvvetle muhtemel şöyle derdi:  Mukaddes Türk İslam Coğrafyasına böylesine ihanet edilir mi?

Öyle ki bir ülkenin mimarisi, o toplumun uygarlık düzeyinin aynası değil midir?  

Ama…

Bizim ülkemizde yapılan hemen her yapı ‘Maksat hasıl olsun, ihtiyacı görsün’ düşüncesiyle yapılıyor.

Ayvalık, Foça gibi mübadil kasabalarda bir zamanlar gayrimüslimlerin yapıp oturduğu ve nice badirelere rağmen çoğu günümüze ulaşmayı başaran eski taş evlere şöyle bir baktığımda boynumu büküyorum.

Bazen doğup büyüdüğüm Foça’yı hak etmediğimizi düşündüğüm bile oluyor.

Foça’da iki yüzyıl öncenin yokluğunda yapılan taş evlerin estetiğine ve zarifliğine bakmaya doyamazken,  1980’li yıllarda yalapşap yapılan çirkinlik abidesi binalardan son derece iğreniyorum.

Kaldı ki büyük bir çoğunluğunun ilk ciddi depremde yıkılmaya aday olduğuna inanıyorum.

Toparlamak gerekirse; 2002’den bugüne eğitim, sağlık ve ulaşım gibi alanlarda  çığır açan AK Parti’ye modern Türkiye mimarisini oluşturmak adına da büyük bir görev düşüyor.

Elbet, bu noktada Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek adına; AK Parti’nin  başlattığı ve bugünlere getirdiği Kentsel Dönüşüm Projelerini de  göz önünde bulundurmak zorundayız.

Ancak…  

“Yapılan çalışmalar yeterli mi?” diye soracak olursanız, cevabım nettir: HAYIR

Not: Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, ama elimizde bir Süleyman var. Şimdi sıra Sinan’ı bulmakta…

YORUMLAR

  • 0 Yorum