HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Hangi Atatürkçülük?

15 Kasım 2017 - 00:53

FETÖ'nün darbe girişiminde bulunduğu 15-16 Temmuz gecesinde, AK Parti genel merkezi binasına dev Atatürk posteri asıldığında da çatlak sesler yükselmişti. 

"Bir musibet bin nasihatten iyidir" atasözümüzün tecelli bulduğu o kabus geceden sonra...

 AK Parti,  Atatürk ile saygı çerçevesinde olan bağını daha da güçlendirdi ve Atatürk'ü beninsemeye başladı. 

Zira "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." sözüyle 15 temmuz felaketini yaklaşık bir asır öncesinden öngören Atatürk, bir kez daha haklı çıkmıştı. 

Ki FETÖ konusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Rabbimden af, milletimden özür diliyorum" diyerek, erdemli bir davranış sergiledi. 

Derken...

Muhafazakar milli görüş geleneğinden gelen, ancak zamanla merkeze oturan AK Parti, bu son dönemde ulusalcı çizgiye evrildi. 

Gelinen noktada, AK Parti teşkilatları 10 Kasım'da  Anıtkabir'e akın edince...

Üzerine bir de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "CHP gibi amorf bir partinin Atatürk'ü milletimizinden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz." yönünde ifadeler kullanınca...

Birileri fena halde rahatsız oldu. 

Atatürkçü olduklarını söyleyenlerin "AK Parti'nin Atatürkçü çizgiye yönelmesi sevindiricidir. Ayrıca bu durum bizim haklılığımızın semeresidir" diyerek, AK Partilileri tebrik etmeleri gerektiği yerde... 

(Atatürk'ün ortak değerimiz olduğunu belirterek  duyduğu mutluluğu ifade eden Kılıçdaroğlu'nu tenzih ediyorum.)

AK Partililerin Atatürk'e olan sevgisinin "yapmacık" olduğu yönünde ifadeler kullanmak suretiyle Atatürk'ü tekelleştirme gayretkeşliğini sürdürdü. 

                                                           ***

İdris Küçükömer, "Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması" adlı kitabında; Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu öne sürerek "Türkiye'de sol sağdır, sağ da sol" tezini ortaya koyar. 

Bu tespite hak vermemek elde mi?

Bugün büyük resme dikkatlice baktığınızda, AK Parti'nin fiiliyatı itibariyle sosyal demokrat bir partiyle örtüştüğünü rahatlıkla görebilirsiniz. 

Öte yandan...

Yaşadığım kentte (Foça) bazı solcuyum diye geçinenleri gözlemlediğimde...

Kendi kendime "Bu şahıslar eğer solcuysa ben Fidel Castro'yum" diyorum. 

Yine yaşadığım kentte... 

Üç dönemdir sadece ve sadece Atatürkçülüğünü (!) referans göstererek CHP'den seçilen Foça Belediye Başkanını gözlüyor ve  geriye dönük haberleri inceliyorum. 

Ana başlıklarıyla aktarıyorum: 

- Foça'da Atatürk büstü bakımsızlıktan dökülüyor.

-Foça'da Atatürk'ün adını taşıyan tek bir eser yok!

- Törene katılan başkan ve eşi deri koltukta oturdu. Fiziki benzerliği ve giydiği özel kıyafetle Atatürk'ü canlandıran oyuncu ve şehit ailesi plastik sandalyeye layık görüldü. 

Evet, Gökhan Demirağ örneği üzerinden bütün CHP'li belediyeleri aynı kefeye koymak doğru olmayabilir. 

Bunun içindir ki, yazıma daha genel çerçevede devam etmek istiyorum. 

Türkiye'de liberal demokrat çizgide olan sağ partilerin Atatürkçü olmadığı öne sürülür. 

Halbuki...

1938'de ebediyete intikal eden Atatürk'ün naaşı (Anıtkabir bir türlü bitirilemediği için) 15 yıl etnografya müzesinde beklemek zorunda kalmıştır. 

Yapımı yılan hikayesine dönen Anıtkabir, ancak 1950'de iktidara gelen  Demokrat Parti'nin yoğun çabasıyla kısa zamanda tamamlanmış ve  bu sayede büyük önder ebedi istirahatgahına kavuşmuştur. 

Bu noktada...

Celal Bayar'ın anlatımıyla kaleme alınan "Başvekilim Adnan Menderes" adlı kitaptan bazı paragraflar aktarmak istiyorum:

" Herkes geldiği makama biraz da mizacını getirir. 

(...) Hemen o gün başvekile rica ettim ve her cumhurbaşkanı değiştikçe devlet dairelerine yeni cumhurbaşkanı resminin asılmamasını, devlet dairelerinde yalnız Atatürk resminin bulundurulmasını tamim ettirdim. 

Paraların, pulların üstünde de Atatürk'ten başka kimsenin fotoğrafı bundan böyle bulunmayacaktı... 

Bir defterim vardı, oraya günlük işlerimi not ederdim. Bu günlük notların ilk maddesini, daima Anıtkabir teşkil ederdi. 

Anıtkabir yapılıncaya ve o büyük eşsiz insan, ebedi istirahatgahına terk oluncaya kadar not defterimin birinci maddesi değişmemiştir. 

(...)Başvekil Menderes, sık sık Anıtkabir'e uğrayarak çalışmaların hızlandırılmasını teşvik ediyordu. 

AZİZ ATATÜRK'ÜN ETNOGRAFYA MÜZESİNİN BİR TAHTA MASASINDA YATTIĞINI DÜŞÜNMEK, BENİM İÇİN DAYANILMAZ BİR SIZI İDİ. 

Sürekli izlemelerle nihayet üç yıl sonra Anıtkabir tamamlandı."

Devam edelim...

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bir sözünde şöyle demiştir: "Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz." 

Bu sözün ışığında...

Türkiye'nin yükselmesinde Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyetlerin üzerine çıkma hedefine ulaşma noktasında muvaffakıyet gösterenler Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan gibi sağ liderler olmuştur. 

Dolayısıyla...

Türkiye'de Atatürkçülüğün ikiye ayrıldığını görüyoruz.

Bir tarafta 2023 hedefleriyle Atatürk'ün vasiyetini yerine getirmeye çalışanlar, yani Atatürk'ün çağdaş Türkiye vizyonunu kendine rehber edinenler.  

Diğer tarafta ise "Atamız da içerdi" diyerek rakının dibine vururken içki masalarında vatan kurtarmanın Atatürkçülük olduğunu zannedenler, yani Atatürk'ü anlamaktan çok “araçsallaştırmaya” yönelenler. 

Ayrıca...

Eğer Atatürk yaşıyor olsaydı, ülkemizin sürekli dış güçlere şikayet edilmesini, hendektekiler ile  arkadaşlık yapılmasını ve ulusalcı isimlerin partiden birer birer dışlanmasını kabullenebilir miydi?

Son olarak...

Son günlerde sıkça kullanılan bir deyim var: Gardrop Atatürkçülüğü.

Peki nedir bu deyimin anlamı? 

Alper Sedat Aslandaş ile Baskın Bıçakçı'nın ortak eseri olan 'Popüler Siyasi Deyimler Sözlüğü' adlı kitabından aktarıyorum:

"(...) Gardrop Atatürkçüsü, halkına yabancı, batı hayranı Tanzimat aydınının Cumhuriyet dönemindeki karşılığı olarak tasvir edilir. Atatürk devrimlerini yalnızca kılık kıyafete ilişkin bir şekil değişikliği olarak algılamakla ve  köklü reformlara karşı olmakla eleştirilir." 

İlhan Selçuk da 'Yön Dergisi'nde "Gardrop Atatürkçüleri" başlığı altında kaleme aldığı 9 Eylül 1966 tarihli yazısının son bölümünde şöyle diyor: "Bugün Asya’nın ve Afrika’nın mazlum milletlerinin emperyalizme baş kaldırmasını yeren kişiler, şapka da giyseler, çarşafa karşı da olsalar, yeni yazıya taraftar da olsalar, Atatürkçü sayılmazlar. Onlar devrim hareketlerini gardrop değişikliği sanan zavallılardır."

Peki bugün "Dünya 5'ten büyüktür" diyen kim?

Ya da Türkiye'nin mazlum insanlara sahip çıkmasına kimler eleştiri getiriyor? 

Uzun yazının kısası...

Son günlerde alevlenen söz konusu tartışmaya en anlamlı ve makul değerlendirmenin  MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli tarafından yapıldığını söylemek isterim.  

Öyle ki, sayın Bahçeli'nin şu soruları aynı zamanda cevap niteliğindedir: 

-Atatürk’e alaka yükseliyormuş, ne var bunda, olması gereken bu değil mi? 

-Son zamanlarda herkes Atatürk demeye başlamış, ne güzel işte, bunu polemik malzemesi haline getirmek ahlaki mi? 

-10 Kasım’da Anıtkabir dolmuş taşmış, bunun neresi mahsurlu, daha fazlası için arayış ve arzuya sahip olmayalım mı?

GÜNÜN SÖZÜ: “İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben ölümlü Mustafa Kemal; diğeri milletin daima içinde yaşattığı Mustafa Kemaller idealidir. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa, beni bir Türk anası doğurmadı mı? Türk anaları daha Mustafa Kemaller doğurmayacaklar mı? Feyiz milletindir. Benim değildir.” (Mustafa Kemal Atatürk) 

YORUMLAR

  • 0 Yorum