HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Dik durmak ile diktatörlüğü karıştırmak...

26 Ekim 2016 - 02:53

Hasan Eser / 26 Ekim 2016 - Halka rağmen halk için konuşan bazı elitistler, Türkiye’de özgürlüğün olmadığını haykırınca…

Merhum Başbakan Adnan Menderes’e atfedilen bir anekdot geldi aklımıza…

1960 yılında, ‘Özgürlük istiyoruz’ diyerek, yakasına yapışan bir öğrenciye, Adnan Menderes'in  şöyle dediği rivayet edilir:

"Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük özgürlük olur mu?"

Eee ‘katranı kaynatsan olur mu şeker, insanoğlu soyuna çeker’ diye boşuna dememiş atalarımız.

El insaf yahu…

Koskoca Türkiye Cumhuriyet’inin Cumhurbaşkanı’na sabah akşam ağız dolusu hakaret ediyorsunuz.

Sonra da ortaya çıkıp, Türkiye’nin özgür olmadığını savunuyorsunuz.

Merhum’un dediği gibi: Bundan büyük özgürlük olur mu?

Velev ki sizin öne sürdüğünüz gibi, Recep Tayyip Erdoğan gerçekten diktatör olmuş olsaydı, acaba öyle ulu orta Cumhurbaşkanı’na hakaret edebilir miydiniz?

Siz ya diktatörün ne olduğunu bilmiyorsunuz, ya da ‘laf olsun torba dolsun’ diye konuşuyorsunuz.

‘Diktatör’ dediğiniz kişi, rejimin bekası adına en yakın arkadaşlarını bile gözünü kırpmadan ipe gönderebilendir.

‘Diktatör’ dediğiniz kişi,  muhalefet partilerinin kapısına kilit vurdurup tek parti düzenini hakim kılandır.

Yok! Beni kendinizle karıştırmayın. Amacım kimseye hakaret etmek değil. 

Zira bu konuda ben de sizin gibi düşünüyorum.

Evet, yaptıkları diktatörlüğün tanımıyla örtüşen liderin, kurduğu rejimi sağlam temeller üzerine oturtmak adına radikal davranması kaçınılmazdı mutlaka…

Pekiyi…

FetÖCÜ’lerin 15 Temmuz kanlı darbe girişimiyle,  Cumhuriyet’in yıkılmanın eşiğinden döndüğünü göz önünde bulunduracak olursak…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da rejimi yeniden sağlamlaştırmak adına, bazı radikal kararlar alması sizce de kaçınılmaz olamaz mı?

Ancak...

‘Özgürlük savunuculuğu’ adı altında terör örgütü propagandası yaptığı için kapatılan yayın organlarına sahip çıkanlara durumun vahametini anlatmak namümkün!

Öte yandan…

Sen darbe borazancılığı yap, meczup bir İmam’ın peşine takıl, kökleri bin yıl öncesine ulaşan kadim devletimizi yıkmaya çalışanlara destek ver ve sonra işler tersine dönünce de nasırına basılmış gibi ciyak ciyak bağır.

Hal böyleyken...

Zat-ı muhteremin biri çıksın, sadece Erdoğan’a muhalefet etmiş olmak için teröristleri savunsun,

Siyaset kılıfı altında mağdur edebiyatı yapsın,  

Üzerine bir de halk iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı’nı diktatör olmakla suçlasın.

Öyle yağma yok!

Hiç kimse kusura bakmayacak.

Tatlı tatlı yemenin acı acı yellenmesi olurmuş.

İbreti alem olması adına…

İhanet edenin yanına kar kalmayacağını herkes öğrenecek, görecek ve bilecek.

Bu arada…

15 Temmuz darbe girişimi sonrası gözaltına alınanların durumundan endişe duyanlar da varmış.

Daha açık ifade edelim:  FetÖCÜ’lerin kötü muameleye maruz kaldıklarını gündeme getirmeye çalışıyorlar. 

Hiç unutmam!

Gençlik yıllarımda bir keresinde İzmir’de bir Karakol’a düştüm de, Polis’e ‘Avukat istiyorum’ deyince bana şöyle demişti: Sen çok fazla Amerikan filmi izliyorsun her halde…

Sanırım birileri de, çok fazla özgürlük temalı roman okuyor.

Neyse işin latifesi bir yana…

Bazen ben de düşünmüyor değilim. 

Hani Allah muhafaza teröristler 15 Temmuz gecesi başarılı olsalardı, başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere bizim halimiz acaba ne olurdu?

En iyi ihtimalle bir stadyuma hapis edilir ve ellerimiz ters kelepçeli bir şekilde burada kaderimize terk edilirdik.

Velhasılıkelam, FETÖ mensuplarının maruz kaldıkları muameleyi bilemem!

Ancak beş yıldızlı otel şartlarında ağırlanmalarını da hiç kimse beklemesin-ki bu şahıslar vatan hainliği suçlamasıyla yargılanıyorlar-

Uzun yazının kısası…

Varsın birileri bu tutumu özgürlüklere aykırı kabul etsin,  dik durmak ile diktatörlüğü birbirine karıştırsın, haksızı mağdur gibi gösterip kendine oy devşirmeye çalışsın…

Nihayetinde birileri istemese de bu kervan yürüyecektir. 

YORUMLAR

  • 0 Yorum