HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Dicle'nin Kenarında Kaybolan Koyun...

01 Aralık 2016 - 23:54

DİCLE’NİN KENARINDA KAYBOLAN KOYUN VE ADANA’DA YANARAK CAN VEREN ANA KUZULARI...

Hasan ESER /  01 Aralık 2016 

Ateş düştüğü yeri yakar derler.
 
Bu defa hepimizi yaktı, hepimizin yüreğini acıttı, bizi yasa boğdu.
 
Evet, Adana'da öğrencilerin kaldığı kız yurdunda çıkan yangından bahsediyorum.
 
Daha yaşları 12-13 olan 11 ana kuzusu diri diri yanarak can verdi.
 
Günümüzde klişe haline gelen başsağlığı içerikli ifadeler kullanmak istemiyorum.
 
Zira canımızdan can koptuktan sonra gelecek güzel günlerin içine tüküreyim.
 
Elbet hayatın bazı gerçekleri vardır-ki ölüm her yaşta, her an ve her yerde kapımızı çalabilir-
 
Misal uçağınız düşebilir, geminiz batabilir, ne bileyim görünmez bir kazaya da kurban gidebilirsiniz.
 
Ama…
 
İnsanların pisipisine öldüğünü görmek,  korkunç bir şekilde can verdiklerine tanık olmak ve tüm bu yaşanmışlıkların ardında ihmalkârlığın, sorumsuzluğun ya da kaderciliğin olduğunu düşünmek bile insanın yüreğine dokunuyor.
 
Merak ediyorum! Acaba dünyada ‘Bir şey olmaz’ sözünü bizim kadar sık kullanan bir toplum daha var mıdır?
 
Biz, ‘Bana bir şey olmaz’,  ‘bize bir şey olmaz’, ‘canım ne olacak ki’,  ‘ne var ki böyle idare etsin işte’, ‘daha sonra bakarız’, ‘olacağı varsa zaten olur’ gibi geçiştirici sözler ile kendi kendini kandıran bir toplumuz.
 
Öyle ki, ‘Canım insanın alnında öleceği yazılıysa; düz yolda yürürken ayağı takılır düşer, yine de ölür’ gibi hurafelere sığınmayı da kendimize şiar edinmişiz.
 
Din âlimi değilim! Ancak tedbirin kuldan takdirin de Cenabı Allah'tan olduğuna inanıyorum.
 
Ayrıca…
 
Hazreti Ömer’in ‘Dicle’nin kenarında bir koyun kaybolsa onun sorumluluğu bana aittir’ sözünden yola çıkarak düşünecek olursak…
 
Bu ülkede temelinde ihmal ve sorumsuzluk yatan her olayın başlıca sorumlusu tabii ki siyasi iktidardır.
 
Ancak felaketler üzerinden siyaset devşirmeye çalışanları da samimi bulduğumu söyleyemem.  
 
Çünkü muhalefet, olan olduktan sonra ortaya çıkıp, ahkâm kesmek değildir.
 
Zira Adana’da vuku bulan elim hadisenin öncesinde de, benzer faciaları yaşamadık mı?
 
Türkiye’de siyasilerin, medyanın ve kamuoyunun en büyük zaafı unutkanlığı ve olaylara konjonktürel bir tutumla yaklaşması…  
 
Telafisi mümkün olmayan bir olay yaşandığında…
 
Kamuoyu sosyal medya üzerinden paylaşım yarışına giriyor. Ama hiç kimse etrafını gözlemlemiyor. Gözüne takılan her hangi bir olumsuzluğu da, vatandaşlık bilinciyle ilgili makamlara şikâyet etmekten imtina gösteriyor.
 
Kendimden örnek vereyim, Foça’da bir zamanlar evimin olduğu sokakta faaliyet gösteren bir dershane vardı. 3 katlı bir binada hizmet veren bu dershanenin yangın merdiveni vardı ama kapısı sürekli kilitliydi.
 
Nedense ne benim ne de bir başka vatandaşın bu durumu ilgili makamlara bildirmek aklına gelmemişti.
 
Şimdi düşünüyorum da, o binada bir facia yaşansaydı, ben o vebalin altında nasıl yaşardım bilmiyorum!
 
Politikalarını güncel olaylar üzerinden belirleyen siyasilere gelince…
 
Hiddetli nutuklar atan siyasilere soruyorum:
 
Siyaset güncel olaylar üzerinden iktidarı eleştirmek midir? Muhalefetin hiç mi sorumluluğu yoktur?
 
Öte yanda iktidar saflarında kendine yer bulan siyasilerin TBMM’deki görevi sadece el kaldırıp indirmek midir?
 
Medyayı unuttuğumu sanmayın. Medya da sütten çıkmış ak kaşık değildir.
 
Benim de mensubu olduğum medya, yaşanan olaylardan yola çıkarak, olası başka faciaların önüne geçmek adına kılını kıpırdatmıyor. Yani hadisenin sıcaklığını yitirmesiyle birlikte konu kapanmış oluyor.
 
Olayların üzerine sonua kadar gitmeme gibi bir alışkanlığa sahip olan Türk medyası maalesef haber takibi yapmıyor. Ha! İstisnai durumlarda yapıyor ve yaptığı zaman da tuttuğunu koparıyor.
 
Velhasıl…
 
Her seferinde “Başka Soma'lar Olmasın” , “Başka Felaketler Olmasın”,   “Başka Yurt Faciaları Olmasın”  gibi sloganlar atılıyor.
 
Fakat bu söylemler altı boş bir temenniden öteye gidemiyor-ki çok geçmeden benzer bir facia daha başımıza geliyor-
 
Sonra da herkes fırsattan istifade birbirini suçluyor.
 
Hiç kimse ortaya çıkıp da geleceği tartışmıyor.
 
Haydi, varsayalım ki Adana faciasına sebep gösterilen yangın merdiveni iddia edildiği gibi kilitli olsun.
 
Kaldı ki ben bugüne kadar olası hırsızlık vakalarına karşı yangın merdivenini kilitlemeyen herhangi bir binaya hiç rastlamadım.
 
Bunun içindir ki, formalite olarak görülen ve amacına hizmet etmeyen yangın merdivenlerimize duman ve ısıya duyarlı otomatik kilit zorunluluğu getirilmelidir.
 
Bir de elektrik kontağı sorunumuz var ki, ülkemizde çıkan bina yangınlarının başlıca sebebi…
 
Teknoloji gelişiyor. En basit örneğiyle eskiden LPG tüp üzerinde demlediğimiz çayı, günümüzde elektrikli çaydanlıklarda yapıyoruz.
 
Yani gelişen teknoloji ile birlikte elektrik sarfiyatımız da katlanarak artıyor.
 
Peki, özellikle de eski binalarımızın mevcut elektrik tesisatları yoğun kullanıma ne kadar dayanıklı ya da yönetmeliğe uygun mu?
 
Farklı bir açıdan değerlendirmek gerekirse, ‘kentsel dönüşüm’ denilen uygulama sadece bir binanın görünen yapısını yenilemek değildir.
 
Demem o ki, ülkemizde belli bir yaşın altındaki tüm binaların elektrik aksamı denetimden geçirilmeli ve gerekli görülen binaların tesisatları yine kentsel dönüşüm benzeri bir proje kapsamında yenilenmelidir.
 
Gerçi denetim mekanizmamızı yeteri kadar çalıştırabilsek ortada sorun kalmayacak.
 
En basit örneğiyle binalarımızdaki asansörleri ne kadar denetleyebiliyoruz ki?
 
İlaveten…

Türkiye’de birçok konuda cezalar caydırıcı değil.
 
İşte Adana’da yaşanan trajedi ile birlikte 2008 yılında Konya'nın Taşkent İlçesi'nde meydana gelen facia da yeniden gündeme geldi.
 
Gaz sıkışmasından kaynaklanan patlamada yıkılan ruhsatsız binada, 17 yatılı öğrenci ile 1 eğitmenin ölümü, 29 kişinin de yaralanmasıyla ilgili davanın 8 yıldır devam ettiğini ve sorumluların tutuksuz yargılandığını yazıyor gazeteler.
 
Başka söze gerek var mı?
 
Son olarak…
 
Merkezi iktidar ve yerel yönetimler, “filanca derneğe ait binanın eksiklerini görmeyelim” , “bilmem hangi zümrenin binasını idare edelim” gibi oy hesabı üzerinden yanlışa düşmemelidir. Ki bir zamanlar kayırılan söz de bir cemaatin başımıza neler açtığı herkesin malumu...

Not: Toplumda otokontrol bilincini sağlamadıkça bu yazdıklarımızın da hiçbir anlamı yoktur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum