HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Belediyenin kasası deniz...

05 Eylül 2017 - 02:19

'Sabah Gazetesi'nin medya ombudsmanı İbrahim Altay, önceki hafta kaleme aldığı yazısında, gazetecilere yapılan ahlaksız teklifleri gündeme getirdi.

Basın camiasında herkesin bildiği ama işine gelmediği için mi bilmiyorum! velhasıl herkesin görmezden geldiği bir konuya parmak basan İbrahim Altay, >kimi PR ajanslarının istedikleri haberleri yaptırmak için gazetecilere 'telif' adı altında para ya da 'tanıtım bütçesi' gibi kılıflara sokarak kiralık araba, pahalı hediyeler, aile boyu tatil gibi avantalar teklif ettiği< konusunu detaylı bir şekilde irdeledi. 

Bu noktada...

Hassasiyetinden dolayı İbrahim Altay'ı tebrik etmemek mümkün mü?

Lakin mezkur konudaki tespitler anlatılanla sınırlı mıdır?

Bu işin bir de 'belediyeler' boyutu olamaz mı?

Belediyeler, bazı yayın organlarının yasal geçim kaynağı konumunda değil mi?

Nihayetinde...

PR ajansları ticari amaç güden kuruluşlardır.

Başarılı olmak, yani 'kar' elde edebilmek için bütçeleri dahilinde gazetelere yatırım(!) yapabilirler.

Tabii ki, gazetecinin ticarete malzeme olması; su götürmez bir ahlaksızlıktır.

Ancak söz konusu bu ilişki, her ne kadar etik olmasa da ticari amaç güden açısından inavasyon nitelikli bir projedir.

Peki şimdi soruyorum:

Ticari amaç güdenin para karşılığında haber yaptırması ahlaksızlıktır da, belediyelerin medyayı adeta paraya boğması çok mu ahlaki bir durumdur?

Kaldı ki, PR ajanslarının sermayeleri sivildir. Yasal çerçevede istediği yatırımı yapmakta özgürdürler.  

Ha! bunun ne kadar doğru olduğu tartışılabilir.

Ama tüyü bitmemiş yetimin hakkını kontrol eden belediye başkanlarının gereksiz medya harcamaları tartışılamaz.

Zira bu durum, 'Devlet'in malı deniz' anlayışının bir ürünüdür.

Bir belediye başkanı tasavvur edin, tam bir medya düşkünü...

İstiyor ki tüm yazılı ve görsel medyada boy boy o çıksın,  tuvalete gitse haber olsun, insanlar sürekli ondan bahsetsin.

Peki bunu başarmanın yolu nedir?

Tabii ki kesenin ağzını açmak, belediyenin faturalara boğulmasına göz yummak, haber ajanslarına ve gazetelere abonelik adı altında düzenli olarak para ödemek, bir de misafir(!) olarak gelen gazetecileri en iyi şekilde ağırlamak.

Peşinen söyleyeyim, bunda şaşılacak bir şey yok-ki cebinden mi harcıyor sanki?..

Kanun(!) açısından önünde yasal bir engel de yok!

Reklam-tanıtım vs adı altında istediğine istediği kadar ulufe dağıtmakta serbest!

Bütçede dağıtılacak para mı kalmadı?

No problem! 

Belediye şirketi ya da spor kulüpleri ne güne duruyor?

Daha da olmadı, belediyelere yardım etmek için yanıp-tutuşan bazı müteahhitler başta olmak üzere kaz gelecek yerden tavuğu zinhar esirgemeyecek olan iş dünyası her daim amade değil midir?

Hem bu yönteme başvurulduğunda devletin Basın İlan Kurumu'na komisyon ödemeye de gerek kalmıyor.

Rica üzerine, reklamı firmalar üzerinden verme ihtimali gerçekten en temizi olsa gerek, hiç olmazsa belediye kasasından çıkmıyor.  

Haydi diyelim ki, derebeyidir pardon belediye başkanıdır.  

Yani 'Bal tutan parmağını yalar' hesabı, fırsattan istifade, bırakalım da zâtı âlileri egolarını tatmin ededursunlar.

Öyle ki, ben bu zavallı tipleri tebessümle gözlüyorum.

Amma velakin vahamet bununla da sınırlı değil.

Malumunuz...

Medya eski medya değil.

Eskinin gazetecileri sefil bir hayat sürerken, günümüz dünyasının bazı gazetecileri krallar gibi yaşıyor.

Ayrıca...

'Delikli demir icat oldu...'  misali 'internet' icat olunca...

"Bir site kuralım, yolumuzu bulalım" anlayışına sahip gazeteciler(!) türedi alemde...

Herhangi bir belediye başkanının açığını yakalamaya görsünler.

Bunlar sülük gibi emerler, doymak nedir bilmezler. Adamı değil belediye başkanı olduğuna, doğduğuna pişman ederler.

Belediye içinde konuşlu gizli muhalefet, yani başkanın altını oymak isteyenler de bu tür gazetecileri(!) belge-bilgi açısından düzenli olarak beslerler.

Hal böyle olunca...

Başkan bey, belediyeye ait olan kesenin ağzını sonuna kadar açar elbet. 

"Ver başkanım ver... "

Pekala...

"Bu şehrin en güvenilir adamı sensin" diyerek keseyi başkana emanet eden HALK,  yolsuzluk, usulsüzlük ya da yönetimsel hatalara düşen bir belediye başkanının günahını ödemek zorunda mıdır?

Öte yandan...

Siz bakmayın bazı gazetecilerin "beytülmal"dan dem vurup evliya gibi vaaz ettiğine...

Mesela ne deniyor: "Efendim, filanca kişi belediye başkanı olduktan sonra; birden bire çok zenginleşti. Mutlaka servetinin kaynağı araştırılmalı..."

Şimdi itham edilen belediye başkanı “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” dese haksız sayılır mı?

Yalan mı?

Zenginleşme kavramı belediye başkanları ve başkan avaneleriyle mi sınırlı?

Kanaatimce asıl araştırılması elzem olan zevat, kısa sürede zenginleşme yeteneğine sahip olan sözde gazetecilerdir.

Uzun yazının kısası... 

Üstat İbrahim Altay "Bu bir yolsuzluk... Bir suiistimal... Bir kötüye kullanma... Haksız kazanç sağlama..." diye yorumluyor, bazı ajans ve şirketlerin gazetecilerle olan ilişkilerini.

O zaman ben de size soruyorum sevgili okurlar: Belediyelerin medya ile olan ilişkisini acaba biz nasıl yorumlamalıyız?

Not: Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul gibi mega bir şehirde belediye başkanlığı deneyimine sahip olmuş bir isimdir. Bunun içindir ki kendisinin, belediyecilikten gelen bir devlet büyüğümüz olarak, belediyelerde ayyuka çıkan israf ekonomisine bir gün mutlaka son vereceğine inanıyorum. 

Günün sözü: "...Kurnazlık, sanıldığı gibi zekânın diğer adı değil, vicdan ve akıldan arındırılmış özel ve şeytani türüdür. Nimeti alıp külfeti ötelemektir ve değer üretmediği halde kârdan pay peşinde koşmaktır." (Şeref Oğuz)

Günün Fıkrası:  Nasreddin Hoca'ya sormuşlar: Neden balıklar daha semiz, şişman da tilkilerin karnı sırtında, sürekli açlar?  Yanıt oldukça manidar:  Bu balıkların kanaatini, tilkilerin de aç gözlülüğünü gösterir.

Hasan Eser / 05 Eylül 2017 

YORUMLAR

  • 0 Yorum