Benim Tanıdığım Asil Nadir
Türkiye’de Turgut Özal dönemi... Ana akım medya dediğimiz İstanbul medyasıyla Turgut Özal iktidarı arasında bir çekişme var.Çekişmenin ana nedeni, bana göre, daha çok genel anlamda, Kostantiniye’nin fethinden sonra bir türlü can vermeyen ve iktidarlara karşı varlığını sürdüren Ruh-ül Konstantiniye’dir.
( Ruh-ül Konstantiniye başlıklı yazımın linkini buraya bırakıyorum: TIKLA)
Çekişmenin tarihi, ekonomik ve sosyal nedenleri var!
Ancak konudan uzaklaşmamak için burada sadece belirtmekle yetineceğim.
Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de yıllarca İstanbul’a küskün kaldı ve ancak ömrünün son yıllarında İstanbul’a geri döndü.
O dönemin İstanbul medyasına baktığımızda, yıllardır Babıâli olarak anılan Cağaloğlu semtinin basının merkezi olduğunu görüyoruz.
Hürriyet Grubu Erol Simavi’nin, Günaydın Grubu ise abisi Haldun Simavi’nin kontrolünde.
Cumhuriyet gazetesi, devletin yayın organı olarak ‘Türk Pravda’ şeklinde tanımlanıyor ve genellikle kendi çizdiği Atatürkçü çerçevede, kesin bir Özal karşıtı tutum sergiliyor.
Günaydın gazetesi ise Türkiye’de ve medyada yaygın paparazzi tarzıyla, müstehcen ve belden aşağı bir üslupla Özal’a yönelik tabloid muhalefet yapıyor.
Tercüman gazetesi de farklı bir duruş sergiliyor. Rahmetli Kemal Ilıcak, daha çok yerli ve millî bir tavır ortaya koyuyor. Ancak, zamanında Demirel’e çok yakın olduğundan, Özal’a mesafeli duruyor. Değerli eşi Nazlı Ilıcak ise, Türkiye medyasında filizlenmiş bazı kadın gazetecilere mahsus agresif ve küstahça bir üslupla Özal’a muhalefet ediyor.
Türkiye’de görsel medya olarak yalnızca TRT var. Özel radyo yayınları yasak. Son olarak, özgüven patlaması içinde kendi kabuğunda dünyayı şekillendiren Z Kuşağı’na da hatırlatmak isterim: Sosyal medya henüz keşfedilmemiş bir fenomendi.
İşte değerli okur, bu ahval ve şerait içinde bendeniz, Türkiye’de medyaya girmeye ikna etmek üzere Asil Nadir’le görüşmek için Londra’nın yolunu tutuyorum.
Asil Nadir, Kıbrıslı bir Türk. Londra’da yaşıyor ve İngiliz vatandaşı. Polypeck isimli bir şirket kurmuş, halka açmış ve bu sayede çok para kazanmış.
Toplantıyı organize eden Bülent Şemiler, Asil Nadir’in Kıbrıslı hemşerisi. Asil Nadir son derece kibar ve nazik. “Bir yemek yiyelim.” diyor ve bizi, ofisine yürüme mesafesinde olan özel bir kulübün restoranında öğle yemeğine davet ediyor. Kulüp, adeta zamanın donmuş bir kesiti. O dekor içinde 19. yüzyıl temalı bir dizi çekilebilir. Sanırsınız ki garsonlar, Buckingham Palace’ta Kraliçe’nin “butler”ı.
O toplantıdan aklımda iki şey kaldı. Birincisi, Bülent’in Kıbrıs Türkçesiyle “Burada yoğurt yok mu?” diye serzenişte bulunmasıydı. Tabii ki o restoran için yoğurt düşünülemezdi. Asil Nadir, mahcup bir şekilde cebinden en küçük banknot olan 50 poundu çıkarıp garsona verdi, ve yoğurt marketten masaya getirildi.
Aklımda kalan ikinci konu da Asil Nadir’in masada bize söylediği, politik konularda "Demir Lady" Başbakan Margaret Thatcher’in oğlu üzerinden işleri yürüttüğüydü.
Ve benim aklımdan geçen flaş düşünce: “Büyük Britanya da olsa, bize her yer Angara.”
Yemeğin sonunda, biraz da kibarlık olsun diye, Asil Nadir Türkiye’de medyaya girmeyi kabul ediyor.
İKİNCİ RAUNT
Avrupa Güvenlik Toplantısı için Başbakan Özal, Venedik, İtalya’da. Asil Nadir’den haber geliyor: Venedik’in karşısında küçük bir adadaki lüks otel Cipriani’de pilotunun adına, bizim için de oda rezervasyonu yapılmış.
Ertesi gün Asil Nadir özel jetiyle geliyor; ben, Bülent ve Asil otelin teknesiyle Venedik’e geçiyoruz. Karaya çıkınca, malum vasıta yok, biz üç kafadar daracık Venedik sokaklarına dalıyoruz.
Venedik sokaklarını bildiğim için otelin yerini ben çıkarıyorum. Asil, "Engin valla helal olsun, nasıl buldun?" diye takılıyor.
Toplantı verimli geçiyor ve Asil Nadir, Günaydın gazetesinin sahibi oluyor.
ARKA PLAN
Türkiye’de diğer medya patronları huzursuz... Asil Nadir’den çok rahatsızlar. O güne kadar Türkiye’nin iç ve dış politikasını yönlendiren Hürriyet’in sahibi Erol Simavi, "Uğur’u Kıbrıs’a incelemeye gönderdim fakat bir şey bulamadı" diyor.
Erol Simavi’yi tanıyan birisi olarak bunu samimi olarak mı söyledi, yoksa bir şey buldu da Asil Nadir’in huylanmaması için mi söyledi, bugün bile anlamış değilim.
Aynı Erol Simavi’nin başka bir görüşmede, benim yanımda Turgut Özal’a, "Ağabeyim Haldun Simavi Londra’da İngiliz Kraliyet ailesiyle çok yakın ilişkiler içindedir. Onu uygun görürseniz Londra’ya büyükelçi olarak atayın" dediğine de şahit olmuş birisiyim.
SON RAUNT
Asil Nadir’in İngiltere devletiyle başının derde girmesi, Türkiye’de medya patronu olmasıyla başladı. Birdenbire İngiltere'nin en gözde şirketlerinden birine sahip en başarılı iş adamı, İngiliz Maliye Bakanlığı'nın hedef tahtası oldu. Suçlu bulundu, mal varlığında hacizler geldi, mallarına el konuldu, belalar başına toplandı.
VE SON PERDE
Aradan bir iki sene geçiyor. New York’tayız. Birleşmiş Milletler toplantısı için Turgut Özal şehirde. Kaldığı otel küçük, ben de birçok delege gibi yandaki büyük otelde kalıyorum (o zamanki adı Helmsley Palace).
İngiltere Devleti, Asil Nadir’in canını acıtmaya başlamış. Asil, can havliyle özel jetine atlamış ve New York’a gelmiş. Turgut Bey, o zamanki Hazine Bakanı Güneş Taner’le görüşmesini öneriyor ve bana da bu işe bir çözüm bulmamı talep ediyor.
Toplantıda Bakan ve Hazine Müsteşar Yardımcısı Mahfi Eğilmez var. Vakıfbank Genel Müdürü İsmet Ağabey ve Halkbank Genel Müdürü Mümtaz da katılıyor.
Asil Nadir, yorgun, bitkin, beti benzi atmış ve depresyonda gibi.
Kimse bir şey önermiyor. Türk tarafı sükût halinde. En şahin konumda olan ve konuşan ben oluyorum.
Benim modelim: Türkiye’den nakit para çıkmadan bir teminatlar konsorsiyumu yapılandırmak. Nadir’in mal varlığını, hisselerini ve Kuzey Kıbrıs’ın teminatını alalım (çünkü Nadir, Kıbrıs’tan büyük ihracat yapıyor). Bu Türk kökenli iş adamını kurtaralım, koruyalım. Ne de olsa Türkiye’nin uluslararası en başarılı iş adamıdır, diyorum. Asil Nadir, teminatlarla ben para bulabilirim diyor ve bir umut ışığı doğuyor.
Ertesi gün hava birdenbire dönüyor. O günlerde İzmir’de yerel gazete sahibi iken Sabah Grubu’yla ulusal sahneye çıkan ve İzmir’in önde gelen Sabetay ailelerinden Dinç Bilgin, İstanbul’da Sabah Grubu üzerinden Özal’a tam saha muhalefet yapıyor ve Demirel’i destekliyor.
Ertesi sabah, Sabah gazetesi, İstanbullu bir güzelin fotoğrafını manşetten tam sayfa veriyor ve Bakan'ın geceyi nerede geçirdiğini soruyor. Ve isim veriyor.
Ne garip tesadüf ki, benim de bu genç ve güzel kadını, birkaç yıl önce Erol Simavi’nin The Marmara Oteli’nde ofis olarak kullandığı mekânda Erol Simavi’ye tablo satmaya çalışırken görmüşlüğüm var.
Bu uyarı atışından sonra Türkiye, Asil Nadir’e destek olmuyor. Asil Nadir, Londra’ya geri dönüyor ve Londra’da havalimanında tutuklanıyor.
Gerisi paparazzi konusu…
Mekânı Cennet Olsun.
ENGİN CİVAN
YORUMLAR