Lafla peynir gemisi yürümüyor!

YAŞAR EYİCE

Biz her zaman, daha doğrusu önemli olaylarda hemen birleşiriz.

Dosta düşmana kendimizi gösteririz.

‘Zeytin dalı’ operasyonunda da bunu gösterdik.

Arada PKK yanlısı çürük dişler çıkıyor ama önemli değil.

Onlar da zaten güvenlik güçlerimiz tarafından hemen belirlenip, gereken yapılıyor.

Dualarımız hep askerlerimiz için...

Mutlak zaferin bizden yana olduğunu kesinlikle biliyoruz.

Kıbrıs Barış Harekatını anımsıyorum:

Binlerce insanımız, Doğulusu batılısı, eli silah tutan herkes ‘Beni de askere alın’ diyerek şubelerin önünde kuyruk oluşturmuşlardı.

Binlerce memurumuz, ‘Bize de görev verin’ demişlerdi...

Bizim yaşımızda olanlar anımsar...

Şimdi yine aynı ruh ve heyecan içerisindeyiz.

Ancak benim dikkatimi çeken şu;

Özellikle belli kişiler, belki de dikkat çekmek için hemen her gün bildiri yayınlıyor, ‘Destekliyoruz’ diyor...

Güzel...

Ama bu kadarla kalınmamalı...

Özellikle şu atanmış Rektörlere sesleniyorum...

Bir de mangalda kül bırakmayanlara...

‘Lafla peynir gemisi yürümez!’ diye bir sözümüz var...

Yani; eldeki imkanlar devletimiz ve ordumuz için seferber edilmeli...

Örneğin; hekimler, mühendisler, işçiler, memurlar...

Yani herkes bifiil geleceğimizi etkileyecek ve garanti altına alacak organizasyonun içinde önemli rol almalı...

Valilikler bu işi üstlenmeli...

Şarkıcılar, artistler bile askere moral için cepheye ya da sınıra koşmalı...

Yani laf değil icraat önemli...

Yoksa sıcak odalarda konuşmak, sonra da bunu medyada yayınlatmak en kolay yol!

Nasıl, ‘pamuk eller cebe!’ denilerek yardım toplanıyorsa...

Şimdi de, hadi kardeşler, makamların, devletten alınan maaşların hakkını verin bakalım...

Hatta gerekirse, birer maaşınızı almayınv da samimiyetinizi perçinleyin...

*- Bizi ne sanıyorlar?

Bazı firmalar, kuruluşlar 40 yıllık da olsalar, gelişmelerden, daha doğrusu dünyadan haberdar değiller.

Bir şekilde bugünlere gelmişler.

Ama patronları değişmiş, ama yöneticileri...

Veya rakiplerini bir şekilde yaşatmamışlar...

Örnekleri çok!

Ama aklıma takılan şu oldu...

Bilmem kaçıncı yıllarını, akıllarınca ‘dost’ kabul ettikleri, daha doğrusu güçlü hissettikleri ya da bir ortak paydada, örneğin bir dernekte bir araya geldikleri için önceliği onlar için kullanıyorlar.

Aynı resmi açıklamalar gibi, basına açıklamaları ise bazen 24, bazen 36 saat arkadan geliyor.

Ne zaman bilgili, halkçı, yani vatandaştan yana yöneticiler medyada görev alırsa, bu ırkçı düşünce sahiplerine en iyi dersi, haberlerini kullanmamakla, ders verebilirler.

Hatta eskiler kurcalanırsa, bunların çevreye ve insanlara ne kadar zarar verdiklerini de ortaya koyabilirler.

Ama hiç gerek yok!

Çünkü biz önümüze bakmalıyız, çalışanın da hakkını korumalıyız.

Nasıl İzmir’de de sahtekârlar, üçkâğıtçılar ve liboşlar varsa, ikili ve üçlü oynayanlar da var...

Bazısı kendini derneklere bağlamışlar...

Üstat ne derse, talimat verirse onu uygulayarak yerlerinde kalırlar.

Bazısı ise yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal örneğinde olduğu gibi, rüzgara göre hareket eder...

Yandaşlar belli...

Nuh derler, peygamber demezler...

Ama diğerleri; satır aralarında asıl fikirlerini pompalarlar...

Atatürkçü gözükürler ama değillerdir.

Laik gibi hareket ederler ama hoca efendinin emrinden çıkmazlar...

Giyinişleri, davranışları her şeyleri sahtedir.

İşte bunlardan kendimizi korumamız lazım...

*-  Nedir bu halimiz?

Geçenlerde tatilde olan bir yurttaş ile konuştum...

Askere gidinceye kadar AKP’li, görevden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının yanında çalışmış...

Dönüşte patronunun partisi yönetime geçmiş...

Her genç gibi, ‘Beni de işe alın!’ demiş...

Ama arkadaşları, yakınları büyük paralarla işe girince sinirlenmiş, sevdiği birine ‘Bana neden iş vermiyorsunuz?’ diye sormuş...

O büyüğü, ‘Sen şu belediyelere git!’ demiş...

‘Neden?’ diye sorunca da, ‘Sen Alevi olduğun için!’ diye yanıt vermiş, samimi olarak...

‘Nereden biliyorsunuz?’ diye sorunca, ‘Biz herkesi biliriz!’ demişler...

Benzer bir olayı İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Erol  Akıncılar, Ünal Tümin ve Tuncay Atilla’nın da tanık olduğu bir konuşmada yaşamıştık...

Bir partili, ‘Biz kimin bizden, kimin karşı taraftan olduğunu, daha kapıdan girişinde anlarız!’ demişti...

Zihin okuma desem değil...

Kılık kıyafetten desem o da değil...

Tamam Anadolu’da, hatta kentlerde bile hemşehri dernekleri de var, mahalleleri de ama böyle olmamalı...

Eğer biz iş konusunda da böyle ‘senden benden’ diye ayrımcılık yaparsak düşmanlarımızın ekmeğine yağ süreriz.

Umarım söylenenler hep şehir efsanesi, daha doğrusu masaldır.

*- Hikaye!..

Kaya Çelikkakanat ustamızı nasıl anmayayım:

O da bazen gerçekleri bile ‘Bir hikâyem var!’ diye anlatırdı.

Aynı film belediyelerde olduğu gibi firmalarda da çeşitle şekillerde uygulanıyor.

Öncelikle buna da bir çözüm bulmamız gerekiyor...

Çiğli’den Ruhan Yağcı şöyle yazmış:

‘Yaşarken öleceğini bilen tek varlıktır, insan!

Buna rağmen; kalp kırar, gönül yıkar, kötülük yapar!

Üstelik de hiç ölmeyecekmiş gibi, hem de hiç umursamadan!’

Ne kadar doğru değil mi?

Ben de şunu hatırlatıyorum;

Değer verdiğin insan senin değerini bilmiyorsa,  bırak kendi değeriyle kalsın!

Bir düşünür ne demiş?

‘Kimsenin umudunu kırmayın. Belki de sahip olduğu tek şey odur.!

Buna ben bir de atasözümüzü ekleyeyim:

Alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste!

***-

GÜNCEL

*- Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden bir kesit!

CHP  Genel Başkanı  Kemal Kılıçdaroğlu’nun, TBMM Grup Toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulunduğu konuşmasından küçük bir not:

‘2017’de hükümetin gurur duyduğu bir şey, yüzde 11,1 büyüme oranı idi. Ama bu büyük bir heyecan yaratmadı, çünkü vatandaş döndü kendisine baktı, cebine baktı ve büyüme olmadığını gördü.

Asgari ücretliye aynı oranda bir yansıma yok.

Bu büyüme eğer gerçek bir büyüme olsa işsizlik azalırdı.

Milyonlarca gencimiz işsiz.

Yüzde 11 büyüyeceksin, işsizlik hâlâ devam edecek!

Özellikle üniversite mezunları arasında işsizlik çok daha yüksek.

Bir grup da var, zaten iş aramaktan tamamen umudunu kesmiş.

İşsizlikle mücadele edeceklerdi sözde!’

 *- YAŞAR EYİCE