İşletmeler neden ve nasıl değişir?

ÖZGE UĞURLU

Modern sonrası yaşadığımız yüzyılda nasıl ki bilgi, teknoloji, ekonomik ve toplumsal gelişmeler bireylerin alışkanlıklarını, bilişsel yapılarını, yaşam tarzlarını değişime zorluyorsa, küreselleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve şiddetli rekabet oratamı da işletmeleri değişime zorlamaktadır.

Değişim çoğu zaman belirsizlik ve karmaşa altında süregeldiğinden işletmeler bazı riskleri üstlenmek zorunda kalmakta ve rasyonel kararların alınması zorlaşmaktadır.

Yönetim açısından bakıldığında kaos ve karmaşıklık yaklaşımına göre hem cisimler hem de canlı ve sosyal varlıklar doğaları gereği düzensizliğe meyillidir.

Bu yaklaşım yönetim düşüncesinin insanın varoluşu kadar eski olduğunu adeta bize kanıtlamaktadır.

Birey açısından bakıldığında insan günlük yaşantısında psikolojik, sosyal ya da ekonomik konumunu bozacak her oluşum karşısında kendi içinde tutarlı bir düzen arayışı içerisindedir.

Modern fiziğe göre dışardan gelen tüm etkileri enerji akışının bir parçası olarak ele aldığımızda ve birey açısından baktığımızda dışardan gelen bu enerjiyle bireyin bir dönüşüm yaşaması kaçınılmazdır.

Önemli olan bu dönüşümü kontrollü bir değişime çevirebilmektir.

İşletmeler de bireylerden ve gruplardan oluşan bir sosyal yapı olduğuna göre değişim karşısında denge durumunu korumak istemesi ve bireylerin değişime direnç göstermesi olağan bir durumdur.

İster radikal ister küçük adımlarla değişim gerçekleştirilecek olsun birey mevcut statüsünü, sosyal ve psikolojik konumunu korumak isteyecektir ve bu da direnç göstermesinin temel nedenidir.

İşte bu noktada yöneticinin görevi değişim karşısında çalışanın zihninde oluşacak olan düzensizlik ve belirsizlik karşısında duyulan kaygıyı giderebilmektir.

Bunun için bilinen en iyi yöntemlerden biri modern organizasyonların doğuşuyla birlikte; bireysel amaç ve beklentilerle, örgütsel amaç ve beklentilerin uyumlaştırılması ve takım çalışmasının yaygınlaştırılmasıdır.

Öğrenen organizasyonlar bu anlamda şanslı örgütlerdir ve birlikte öğrenme söz konusu olduğundan bu örgütlerde kararlar da konsensüs sonucu alınabilmektedir.

Daha çok toplam kalite kültürüyle birlikte yerleşmiş ve japonya’daki organizasyonlarda ortaya çıkmış bir anlayış olarak ele alınabilir. Bu anlayış yönetim fonksiyonlarının işlevsel uygulanabilrliğini sağlamış ve birey-örgüt bütünleşmesine yol açmıştır.

Tüm açıklamaya çalıştığımız bu yeni örgüt yapılanması örgütsel adaletin uygulandığı ve kararlara katılımın olduğu bir ortamı ifade etmekte ve çalışanların sadakat, adanmışlık ve özdeşleşme duygularını güçlendirmekte ve  çalışan-örgüt bağlılığı yaratıldığından örgütlerin toplum faydasına uygulamalar geliştirmesi kolaylaşacak böylece örgütler kurumsallaşabicek ve itibar kazanacaklardır.

Özge Uğurlu / İşletme Bilimi Uzmanı