Otomatik Portakal / A Clockwork Orange

ŞEHRİBAN AKI

Anthony Burgess'in modern klasikler arasına giren roman ve aynı zamanda  Stanley Kubrick’in sinemaya aktardığı bir başyapıttır. 1962 Yılında yayınlanan eser 168 sayfadan oluşuyor. Sayfa sayısı az olmasına rağmen biraz yavaş ilerliyor çünkü kitap başından sonuna kadar tam bir sistem eleştirisi olarak yazılmış ama kendi türü içinde oldukça akıcı buluyorum.
             
Yazar kitabında, iyi ya da kötü insan olmaya değişik bir bakış açısı getirmiş, sonunda da bu dünyada adaletin olmadığını çok güzel anlatmış. Oldukça argo kullanılmış hatta roman bazı kelimeler için kendi lügatını oluşturmuş fakat bu sizi rahatsız etmeyecekse kitabı daha akıcı hale getiriyor ve kesinlikle tempolu bir eser.

 "Söyleyin bakalım şimdi ne yapacağız ha?" diye başlayan bölümler ilk başlarda eğlenceli gelse de ilerledikçe suçtan zevk alan ve bundan zerre kadar vicdan azabı duymayan karakterler sinirlerinizi bozuyor.
          
Ahlaki yozlaşma karşısında hükümetin uyguladığı tek tipleştirme tekniğine karşı ve aynı zamanda da insanların iktidarı elinde tutma arzusuna karşı hiciv niteliğinde.

Alex'in başından geçen maceralarda yazar sizi öyle bir psikolojiye sokuyor ki hikayenin başlarında nefret ettiğiniz karakter için sonuna doğru üzülüyorsunuz.
 
1971 yapımlı orijinal adı  A Clockwork Orange olan Kubrick filmi bol miktarda şiddet ve vahşet içerir. Pastel tonların ve geometrik şekillerin hakim olduğu film bence kitabın ruhunu çok iyi yakalamış. Filmde özellikle Alex'in bakan ile yaptığı final konuşmasında kullandığı mimikler aşırı etkileyiciydi. Mimikle eleştiri yapılabiliyormuş ve film boyunca kullanılan metaforlar, dekorlar, olayın akışı muazzam işlenmişti.

 Burgess, kitabına ilişkin olarak "Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum." ifadesini kullanmıştır.

"...Senin gibi iyi bir genci bir makine parçasına dönüştürmekle övünmek, ancak baskıcılığıyla böbürlenen bir hükümetin işi olabilir."

“Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?”

“Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu terbiyeli olmaları söz konusu değildir.”

Ve bana kalırsa bu kitabın özü tam da burası...
 
“Ve kardeşlerim bu sözlerin üzerine, ister inanın ister inanmayın hüngür hüngür ağlamaya başladım. Özüme acıyordum.”
 
"söyleyin bakalım şimdi ne yapacağız ha? "

Şehriban Akı Bakır