Foça'da Yeni Turizm Trendi: "Adalar Koylar Liman Turu"

SEBAHATTİN KARACA

Tatil Köyünü Koruyamadık! 

“Su akar kendi yarığını bulurmuş”. Tam da böyle der Anadolu insanı. 1953’lerde Club Med’in başına gelen Gilbert Trigano, o dönemin Turizm Bakanına  “Tatil köyü yapacaksanız yapın ve  nereye istiyorsanız oraya yapın. Ama bizim işletmemizi istiyorsanız, o zaman Foça’ya yapın. Yapın ki, biz de Fransa’da, vatandaşlarımıza, gelin bizimle, sizi Marsilya’yı kuranların diyarı olan İyon Kenti Foça’ya götürelim” diyelim; bu slogan ile daha çok Fransızı Türkiye’ye getirebiliriz.” der.

Bu ve buna benzer konuşmaların üzerine 1960’lı yılların ortasında, Foça’ya Club Med öteki adıyla Fransız Tatil köyü yapıldı. Her ilçeye nasip olmayacak güzel bir gelişmeydi. Türkiye’nin ilk tatil köyünün Foça’ya yapılması muhteşem ve ayrıcalıklı bir durumdu.  Foça’nın tanıtılmasına, adının uluslararası Turizm alanında duyulmasına, Foça’nın gelişmesine, çalışanların dil öğrenmesine, kentimiz ekonomisine katkı koyan, Foça’ya daha pek çok yönden fayda sağlayan Tatil köyü işletmesinin devamını bizler, maalesef sağlayamadık. 2005 yılında talihsiz bir şekilde kapandı.

Milli servet heder oldu.  Ağaçların yarısı kurudu, yeşillik azaldı. Tesis harabeye dönüştü. Demirbaşlar çürüdü. Bir tanker akaryakıt uçtu gitti. Üzüntü ile yazıyorum, ne atanmışlar, ne seçilmişler, ne Sivil Toplum Kuruluşları ve ne de turizm içinde olsun veya olmasın bir avuç insandan başka kimse, kapanmaması noktasında çaba gösteremedi. Foça’da yaşayan halk ile birlikte yeteri kadar el ele olunamadı. Hal böyle olunca Foça için çok kötü sonuçlar doğuran kapanışı  engelleyemedik.

Altın Yıllar

1989-1999 yılları arasında içine doğrudan dahil olduğum bir çalışma ile Norveçli tur operatörü Gulliver ve Türkiye’deki partnerinin Foça’ya turist getirme operasyonları başladı. Bu durum otellerin Mart başından Ekim ortalarına kadar turistle dolmasına yol açtı. Foça’da 24 saat turist kaynıyor oldu. Restoranlar, barlar, eğlence yerleri, halıcılar, kuyumcular güzel paralar kazanmaya başladı. 1992’de kurulan yerel acenta Nem Tour’un da getirdiği turistlerle artık Foça turist bakımından doyum noktasına erişmişti.

Bu durum, başta bazı otelciler olmak üzere turizmle uğraşan yine bazı esnafların “Nasılsa turist geliyor” düşüncesi geliştirmeleri; kısa sürede daha fazla para kazanma hırsı ile bildik olan kötü haller ve davranışlar içine girmelerine yetti. Bazen yerel yönetimin ve bazen de genel idarenin olumsuz gelişmelere seyirci kalmaları sonucunda, maalesef bu hayal, bu gelişme de 10 yıl içinde bitti. Binbir emek ve akıl ile yaratılan bu güzel gelişme de sürdürülemedi.  Acentalar ve tur operatörleri Foça’dan hızla çekildi. Foça’da turizm inişe geçti. Gün oldu, harman oldu. Foça artık kendi eti ve kendi yağı ile kavrulmaya başladı.  Mekanların rengi soldu. Halıcıların, Kuyumcuların, barların, eğlence yerlerinin bazıları kapandı. Bu durumu da sadece seyir etmekle kaldık.

Yatçılığa İlk Adım

Foça’nın  o güzel yıllarında, denizde de hareketlilik başlamıştı. 1980’li yılların en başında TRT’deki yapımcılık görevinden ayrılarak, daha önce çekim yaptığı sırada gönlünü kaptırdığı Foça’ya yerleşen Ekin Yatının sahibi ve kaptanı Yurdakul Kabasakal Yeşil Yeşil Tur, Günlük Tur, Uzun Tur programlarını başlatan ilk turizmci oldu. 90’lı yıllarda özellikle Büyükdeniz’e gelen benzer tekneler iyi ve kaliteli iş yapar oldular.

Ancak Tatil köyü’nün kapanması, acentaların çekilmesiyle birlikte onların da işi kısmen zora girdi. Daha az fiyatla ve daha az müşteriyle sezonun daha kısa sürdüğü günlük turlar yapmaya başladılar.  Pek çoğu ayakta durduklarına şükrediyorlardı.

Ancak içlerinden biri çıktı  Küçükdeniz’de 2 sene önce saatlık turu başlattı. İlk başta, kendilerini eski kurt sayan bazı yatçıların burun kıvırdığı, işi küçümsediği, “Saatlik tur da mı olur yahu!” diye fısıldandıkları görüldü. Ancak İzbanla gelen kalabalık kitlelere ve yıllardır Foça’da yaşıyor olmasına karşın hiç tekne turuna katılmamış insanlara  bir seçenek doğmuş gibi görünüyordu.  İşin tuttuğunu gören ve sayıları sınırlı olan bazı yatçılar, elbette her sektörde olduğu gibi burada da hemen “saatlik turu” kopyalayıp kolları sıvadılar. Onlara göre kıyıda bağlı kalmaktansa, “yeni konseptin” içine dahil olmak daha iyiydi.

 2018 yılıda bu şekilde alaturka geçti. 2019’un yaz başına gelindiğinde, geçen yıl saatlik tur işinin tuttuğunu gören diğer teknelerin önemli bir bölümünün iştahı iyice kabardı. Bu defa onlar da saatlik tura vira dediler. Turizmde bu işler genel olarak böyledir. Birisi yeni başlattığı işte başarılı olursa, diğerleri hemen onu kopya eder. Hatta kısa süre sonra, ucuz fiyat veya  kalitesizlik üzerinden de rekabete girer. Bu yıla gelindiğinde Küçükdeniz tam da bu türden olaylara şahitlik etti.  

Foça Turizminde de Su Aktı, Yarığını Buldu.

Foça turizminde de su aktı, yarığını buldu. Başlamadan bitirdiğimiz Tarih Turizmi, Kültür Turizmi, Yat Turizmi, Dalış Turizmi, Spor Turizminin ardından eninde sonunda Foça’da yeni turizm trendi “Adalar koylar liman turu” oldu. Uzun vadede Foça’nın turizm geleceği için pek faydalı  olacağına inanmıyorum. İnşallah ben yanılırım da gidişat kötü olmaz.

Bunu şu nedenle yazıyorum: 2018’de iştahları kabartan, “Adalar, Koylar, Liman gezisinden oluşan saatlik turları” yapmak için  2019’da ilave  bazı  yatlarında katılımıyla bu işe soyunan yatların sayı daha da arttı. Ancak her alanda olduğu gibi bazıları bunu da suistimal etti. Saatlik olan turu 40- 45 dakika bitirdi. Bazıları ise pastadan bir dilim daha fazla almak gayretiyle, adalara gitmeden, Büyükdeniz üzerinden üzerinden İncir Adasına vardı döndü. Müşterisini memnun eden de oldu, edemeyen de. Toru topu 150- 200 metre içinde bağlı bulunan yat işletmecilerinin bir bölümü, birbirinden müşteri kapmak için, bağıra çağıra hanutçuluk yaptı. Yüksek volümlü müzik çaldı. Ya da benzer şeyleri yaparak, çalarak çevreyi rahatsız etti. Cennetten bir parça olan, eşi benzeri bulunmayan Küçükdeniz gibi müstesna bir yerde bu  durum, ne etik, ne şık, ne de hoş bir şey değildi. Hele bunu çevredeki tesislerde tatilini yapan konukların rahatsız olduğunu bile bile yapmak ise, empatiden yoksun, egoist bir davranış biçimiydi.

 Bu durum hiç bir şekilde güzel Foça’nın ruhuna, denizcilik kültürüne, kentin geçmişten gelen  alışkanlığına, “Slow Citta” olmak için girişimlerde bulunan kentimize yakışmıyor. Küçük balıkçı kayıklarının güzellik kattığı ve adeta “Karataş’ın ta kendisi” diye tanımladığım  Küçükdeniz’in dinginliğine, şirinliğine, cazibesine, çekiciliğine ve hatta çekim merkezi oluşuna uymaz. Bu türden davranışlar, kesinlikle emsal Liman Kentlerine göre on adım önde olan Foça’mıza asla yakışmıyor.  Her şeyden önce Foça’da Sürdürülebilir Turizm anlayışına tezat teşkil eden bu davranışların, hiç olmazsa 2020 yılında daha da tırmanmasını engellemek için yetkililerin hakikaten duyarlı davranmaları; Sürdürülebilir Foça Turizmi açısından çok önem arz etmektedir.

Ekmek kazanmak kutsaldır. Ancak !

Herkes geçimini sağlamak için işini muhakkak yapmalıdır. Ekmeğini kazanmalıdır. İşini geliştirmelidir. Çalıştırdığı elemanların rızkını koruyup kollamalıdır.   Bütün bunları yaparken, işte “şu müdür böyle dedi; bu amir şöyle konuştu” kisvesinin altında değil, elini vicdanına koyarak,  “Ben paramı kazanırken, çevreme, Küçükdeniz’ime, Foça’ma rahatsızlık veriyormuyum, vermiyor muyum?” diye düşünmeli ve müşteri çekerken isterken sesinin volümünü, davranışını bu güzel kente karşı sahip olduğu sorumluluk kapsamında yapmalıdır. Gelirlerimiz kadar Foça’mızın geleceğini de düşünmek  aynı zaman da boynumuzun ortak borcudur.  

Foça Hayranından Çarpıcı Sözler

Bir az önce de yazdığım gibi, 30 yıl aradan sonra davetimi kırmadı. Sakız Adası’ndan özel olarak iki günlüğüne Foça’ya geldi.  Tam bir Foça hayranıdır. 1989’dan 2003 yılına kadar her hafta Norveç’ten 4-5 otobüs dolusu turisti Foça’ya gönderen Gullıver Reıser’in sahibi Frode Schiotz’un, 30 yıl aradan sonra, hayran olduğu Foça ve Kozbeyli’yi gördükten sonra söyledikleri dikkat çekiciydi. “Küçükdeniz boğulmuş, yükünü almış. Deniz eskiden daha temizdi, biraz kirlenmiş. Küçükdeniz’de kayıkçı teknelerinin yerinde duruyor olması sevindirici. Yol kenarları poşet dolmuş.  Buna rağmen Foça, Kuşadası gibi başı boş bir şekilde büyümemiş. Foça için her şeyi yapmaya değer, ancak her şey kendi tadında, kalitesinde, kendi sınırında ve Foça’ya değer katacak şekilde yapılmalıdır.”

Söylediklerine harfiyen katılıyorum. Foça’da bazı şeyleri koruyamadık. Buradan aldığımız dersle bari, bundan sonra Foça’nın sahip olduğu değerleri sahiplenelim ve koruyalım.

Sebahattin Karaca