Dere yataklarındaki yapılaşma ve çarpık kentleşme

PROF. DR. İBRAHİM ORTAŞ

Sebep Sonuç İlişkisi Anlaşılmadan Sorun Çözülemez
Giresun’da yaşanan sel felaketi sonrası çoğumuzun hemfikir olduğu konu derelerin içine evlerin yapılmaması ve çarpık kentleşme.

Milyonlarca yıldır bölgede yağan yağmur dün bu kadar insan canına ve maddi hasara neden olmaz iken bugün neden oluyor.

Dr. Ramazan Demirtaş tarafından sel sonrası çekilen ve tartışmalara konu olan dere yatağının yapılanma ve işin doğasına uygun olmayan şekilde işlenmektedir.


Resimdeki görüntüler sarı çizgi ile belirtilen derenin geçmişte yağışlar ile açılan genişliği yanında günümüz mühendislerinin yerleştirdiği daracık menfez.

Derenin önünü toprak ile doldurmuşlar üzerinden yol geçirmişler.  Menfez genişliği ile derenin genişliği arasındaki farkın fark edilmemesi veya işin çıkar tarafı sonuçta yolun çökmesi ve insanların hayatına mal oldu.

Derenin 500, 100 ve 50 yıllık akış debisi hesaplanmadan küçücük bir suyolu verilerek yapılan yolun açtığı sorun bu ülkenin temel sorunu.

Olay tek başına cehalet veya kurnazlık olarak da anlaşılır. Ancak bütünsel düşünmek, farkındalık, soyut düşünme ve sorgulamak gibi bir sorunumuz var. 

Hatırlanırsa benzer durum Tekirdağ-İstanbul arasındaki demiryolunun altının yağışlardan sonra boşalması ile yaşanan kazada da çok sayıda insanımız ölüştü.

Demek ki yaşananlardan ders çıkarılmamış, Eksikler giderilememiş. 

Sorgulamak Nedeni Hayati Derecede önemli
Sokrates’in” sorgulanmamış yaşam yaşanmaya değmez” ifadesi tam da bu durum içindir.

Yağmurun yağması ve yağmur sonrası yaşanan felaket bir sonuç ve bu sonuç yeni bir nedene yol açmaktadır.

Bir şey bir şeyin nedenidir ve aynı zamanda bir gelişmenin sonucudur. İkisi birbirini besler yeni tez antitezlerin oluşmasına neden olur.

Neden sonuç ilişkisinin dinamiği içinde tarihin akışı ile birlikte sosyal olaylarında değişime uğradığı görülmektedir.

Değişime direnmek çoğu zaman acı sonuçlar da doğuruyor.

Ancak değişim bir ırmağın yatağından akarak son nokta denize kadar veya göllere kadar ulaşması gibidir.

Suyun çıktığı yerden nihai menzili olan denizlere göllere kadarki ilerleyişinde tam bir yaşam felsefesi ve diyalektik süreci barındırır.

Su hiçbir şekilde durağan değil sürekli hareket halinde. Önüne çıkan engeli ya etrafından dolanır yâda birike birike göl olur ve sonunda bendi aşar.

Karadeniz kıyısındaki il ve ilçelerde kırsaldan kentlere göç ve kentlerin fiziki alanlarının genişlemesi ve her tarafın beton yığına dönüştürmesinin yarattığı sonuç yağışlardan sonra gözyaşı olarak gündeme gelmektedir. Tamda bu aşama da sorgulama yapılması germez mi?

Neden bu derelerin içine plansız yapılar yapılıyor.

Ekoloji ve 100, 50 yıllık derenin akış debisi hesaplanarak mı yapıldı menfez genişliği?  Konu bütünlüklü olarak ekolojik esaslara bağlı olarak, topoğrafya, jeomorfoloji, iklim, bitki örtüsü, toprak yapısı, su tutma kapasitesi gibi bir dizi temel çalışma yapıldı mı?

Devlet bu tür büyük ihaleler sonucu yaptırılan müttehit firmaların bu tür konularda uzmanları ve çalışmalarını denetlemiş mi?

Belediyeler ve Çevre ve Şehircilik Bakanlıkları dereye evleri yerleştirilirken coğrafya, jeomorfoloji bilgisi dikkate alarak vatandaşları olası risklere karşı uyarmış mı?

Gibi soruları sorgulayarak çoğaltabiliriz.

Bütünü Anlamak, Ancak Bilim ve Bilgi İle Sağlanır.
Yaşamı sorgulamak ve olup bitenleri pozitif bilimler çerçevesinde 'neden sonuç' ilişkisi içinde tartışmak yaşamı bir bütün olarak kavranmasına katkıda bulunabilir.

Tarih ve toplum bilinci, felsefi tartışma boyut ile şekillendiği zaman sorgulana yaşamın dinamik bir süreç içinde nasıl şekillendiği açık olarak ortaya çıkmaktadır.

Doğanın dinamikleri ve diyalektiği bir bütün olarak aynı süreçleri paralel olarak tarihin akışı içinde taşımaktadır. Bu sürecin iyi okunabilmesi için mutlaka sürecin büyük pencereden bakarak neden niçin ilişkisi içinde incelenmesi gerekir.

Bütünü görmek ve bütüne ulaşmak içinde tek olguları en ince ayrıntısına kadar irdeleyip tüme varıma ulaşmak gerekir.

Analitik yöntemi kavrayan toplumlar bugün bilim ve teknoloji yaratmakta, analitik düşünce ve eleştirel okuma yapamayanlar ise halen eleştirmekte ve satın almaktan öteye geçememektedirler. 

Bir Yerde Bir Dinamizm Var İse Onun Bir Nedeni Vardır Demektir.
Enerjinin sakımı yasasına göre hiç bir şey vardan yok olamaz, yoktan da var olamaz. Biri birini yaratmaktadır.  

O dinamizmi yaratan bazı olgular ve inisiyatifli kişiler var demektir.

Yoksa hiçbir coğrafyada gökten zembille hiçbir ulusa ve coğrafyaya bir zenginlik verilmemiştir.

İnsanın yaşamı sorgulaması, ona yeni anlamlar katması ve orada yenidünyalar kurması tarihin derin ve biraz da acı tecrübesi içinde gelişmektedir.

Örnek olarak Amerika’ya küçük tekneler ile giden Avrupalıların yaratığı yeni Amerika. Kızılderililer yok edildi, yerlilerin tüm değerleri tüketildi, zenciler köle olarak kullanıldı ancak sonunda sebep sonuç ilişkisi ile bugün Avrupa’ya hükmeden bir Amerika yaratıldı.

Ancak Avrupa’dan giden yeni yerleşimciler milyonlarca yerlinin hastalanmasına ve ölümlerine neden olmakla kalmadılar, doğanında hızlıca tahribatına neden oldular. 

Bütün bu süreç tarihin sebep sonuç ilişkilerinin sosyal dinamiği için verilecek bir örnek. Aynı keza Avusturalya, Yeni Zelanda içinde söylenebilir. Dünün İngiltere’nin uzaklardaki cezaevi bugün İngilizlerin yerleşmek istediği bir kıta.

Bugün ülkemizin batısındaki İstanbul sahip olduğu boğaz ve denizlere açılan yapısı ile bir üstünlük kazanmış, ancak orada bir araya gelen yetişmiş insanlar oraya ticaret ve sanayi getirmişler ve orayı geliştirmişlerdir.

Tersi de doğudaki bazı illerimiz yetişmiş insan kaynaklarının yerinde tutamama nedeniyle verdiği beyin göçü sonucu o kentler yerinde saymakta ve gelişmemektedir.

Bunun bir örneği yine sosyal dinamizmin kötü örneği içinde İsrail’in 1948 yılında kurulması ile başlayan gelişme ile yanı başındaki yıkılmış, plansız programsız Filistinli yerleşimcilerin çaresizlik içindeki görüntüleri. Bütün bu dinamikler birer sebep sonuç ilişkisi içinde gelişmektedir.

İnsanın İyi Düşünmeden veya Analiz Etmeden Yaptığı Bazı Girişimler Çok Ciddi Sonuçlara Neden Olmaktadır
Hemen her gün sokakta, iş yerinde o kadar olay ve olguyla karşılaşırız ki çoğu zaman içinde birçok soruna neden olur. O sorun/sorunla yeni bir şeye konu olurlar.

Sabah üniversiteye giderken otoban kavşağına girmeden arızalanan aracın sürücüsü sanırım üçgen veya işaret aracı olmadığı için yolun ortasına bir taş parçası bırakmış.

Taşın rengi ile asfaltın rengi örtüştüğü için taşa yaklaşan araçlar anında yön değiştirmeye çalışınca istenmedik kazalar oluyor ve araçlar birbirine arkadan çarpmakta.

Kaza sonrası yaralanma, trafik kilitlenmesi, başka insanların yol aça nedeniyle kavgası gibi bir dizi hesaplanmayan olay.

Sebep sonuç ilişkisini hesaplamayan sürücü bir andan birçok soruna neden oluyor. Çoğumuz sorun yaratacağız diye yola çıkmayız. Ancak iyi analiz edilmeyen aktivitelerimiz sonuçta birçok şeyin hayatına müdahale etmiş oluyoruz. 

Tekrar Giresun, Dereli‘de ki sel baskınına dönersek, yanlış planlama ve yapılanma sonucu birçok yurttaşımızın yaşamına mal oldu.

Bunun yanında kuşkusuz on binlerce yaban ve evcil hayvanın yaşamı ve doğal yapıların yok olmasına mal oldu.

Belki diğer canlılar burada çok akla gelmiyor ancak onlarında yaşamımızdaki yerinin de ortadan kaldırdığı pek hesaba katılmaz.

Bütüncül Düşünme ve Planlama Olmasa Sorunlar Ağır Bedellere Neden Olur
Adana da değişik sektörlerde yönetici olarak çalışmış bir arkadaş anlatmıştı. Toyota şirketinin tekstil makinelerini yapan Tsudokoma dan satın alınan tekstil makineleri Adana’da kurulan bir tekstil şirketi tarafından monte edilir.

Montaj için Adana’ya gelen şirketin Japon makine uzmanının günlüğü 700 dolardır. Şirketin uzmanı her sandıktan çıkan kullanım talimatını tek tek okuyarak başlattığı montajda günde 12 makine kurabilmekte.

Türkiye’deki şirketin elemanları aynı makinelerin birbirine benzediğini düşünerek kendilerinin de montajı yapabileceğini düşünmüşler. Uzmanı pahalı bulan Adanalı fabrikanın mühendisleri gece sabaha kadar çalışarak 20 makineyi kendileri kurarlar.

1998 yılı Adana depreminde Türklerin kurduğu makinelerin tamamının yıkıldığı, Japon’un kurduğu makinelerin sağlam kaldığı görülmüş.

Durumu fark eden ilgili araştırması sonucu, her sandıkta çıkan ekipmanın ve vidaların cismin esneme katsayısı ve yoğunluğu ile ilişkili olduğunu ve her makinenin kurulmasında metal yoğunluğu ve esneme katsayısına göre ayarlandığını, bizimkilerinde, makine, makine diyerek bütün makineleri aynı anlayışla kurduğu belirlenmiştir.

Buradan çıkan sonuç, soyut düşünemeyen, analitik bakamayan toplumuzun inceliğe bakmadan hareket etiğini gösteriyor.

Artık Bütüncül Düşünmeyi Öğrenme ve Öğretme Zamanı Geldi
Sanırım elimizde ülkemizin iş tutma anlayışı ve tutumu konusunda epey bir veri var. Sorunların temelden yetersiz analiz etmeme ve bütünsellik içinde düşünememeden (soyut düşünme) kaynaklandığını belirtebiliriz.

Bir konuda insanımız karar verirken neden sonuç ilişkisini hesaplıyor mu? Soyut, analitik düşünme becerilerini yerli yerine kullanabiliyor mu?

Yoksa insanımız bunları beceriyor ancak çıkarına gelmiyor mu diyoruz. O zaman onun nedeni araştırıp, nasıl önce doğa ve insan deme noktasına getirilip konuşmamız gerekir. Buradan hareketle insanımızın neden yanlış yaptığını sorgulayabilir ve sorunların üstesinden nasıl gelinebilirliği konuşup geliştirebiliriz.

İşin özü başta bilim ve uygarlık tarihini bilmek, ekolojiyi, biyolojiyi ve jeolojiyi bilmek, felsefe bilgisi içinde ciddi bir eğitim olmadan sorun yaşıyoruz.

Eğitimimiz başta yükseköğretim sitemimiz önce bu konuda yeterli bilgi ve donanıma sahip mühendis-teknik ve iyi insan-yöneticiler yetiştirme ile işe başlamalıdır.  

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi
iortas@cu.edu.tr