Müslüman Görünümlü FetÖCÜ'ler

HASAN ESER

Hasan Eser / 21 Temmuz 2016 - Tarih tekerrürden ibaret midir?

Osmanlı Devletini yıkan içerdeki hainlerin bir bölümü de Sabetaycılar olduğu rivayet edilir.

Sabetaycılığın ne olduğunu uzun uzun anlatacak değilim. Merak edenler de google amcadan araştırabilir.

Sabetaycılığın konumuzla alakası Fethullahçılığa olan benzerliğidir. Benzerlik dediysem Müslümanlığı yaşayışları noktasında…

Aksi halde dünyada FetÖCÜ’lere emsal gösterilebilecek tek yapı sözde islam ordusu DAEŞ’tir.

Düşünsenize;  barış dini İslam'ı bize  getiren kutlu peygamberimiz, mecbur kalıp savaştığı zaman bile vuruşma hukuk ve ahlâkına titizlikle sadık kalırken,  bu eli kanlı terör örgütleri ise İslam'ın adını kullanarak masum insanların hayatına kalleşçe, haince ve hunharca kast etmeyi caiz görür.Bununla da kalmaz,  dini duyguları istismar ederek  ağlarına düşürdükleri  insanları da hain emellerine alet etme konusunda mahirdirler. 

Neyse bu ayrı bir konu, biz şimdi  kaldığımız yerden devam edelim. 

17. yüzyılda İzmir’de ortaya çıkan ve Osmanlı'nın son döneminde yaygınlaşan Sabetayistler, Müslümanlığın tüm şartlarını yerine getiren ve dini bütün yaşayan enteresan bir topluluktur.

Ancak, bu Aysberg’in görünen yüzüdür. Öyle ki görünüşte imanından en ufak bir şüphe bile duymayacağınız Sabetayistler,  gerçek yüzlerinde;  Sabetay Sevi'nin Musevilikten ayrılarak ve kendini ‘mesih’ ilan ederek kurduğu mistik bir tarikata inanıyorlardı.

Yahudi cemaatinin bile dışladığı Sabetayistler,  yine çeşitli kaynaklara göre; Osmanlı'nın yıkılışında ve tasfiyesinde önemli rol oynadı.

Uzun yıllar kamuoyunda rahmani mi yoksa şeytani mi olduğu tartışılan ve sonunda şeytani oldukları tescillenen ‘Gülen Cemaati’nin uyguladığı da tam olarak buydu.

Gerçek yüzlerinin ortaya çıkmadan önce, FetÖCÜ cemaatin  İslamiyet’i sevdirmeye çalışan dindar bir topluluk olduğu düşünülüyordu.

Amma velakin çağdaş Fransız Edebiyatı'nın en önemli yazarlarından olan André Gide’nin, “Gerçeğin rengi gridir” sözü FetÖCÜ topluluğun hain darbe girişimiyle bir kez daha tecelli buldu.

SİNSİ BİR KANSER MİKROBU GİBİ

Anlaşılan o ki sinsi bir kanser mikrobu gibi Devleti’mizin kılcal damarlarına kadar sirayet eden FetÖCÜ şebeke kimine makam  kimine itibar verdi, kimine ikbal kimine sahte cennet vaat etti, kimini de tehdit ederek saflarına kattı. 

Beyinleri mi yıkandı, hipnoz mu edildiler, hatalarının ya da cahilliklerinin kurbanı mı oldular?

Artık her nasıl olduysa o güruha bir kere bulaşan, bir daha onlardan kurtulamadı ve bir şekilde o ihanet şebekesinin esiri oldu.

FetÖCÜ’lerin orduya kendi adamlarını sızdırdığı tespitini kabul ediyorum. Ama TSK’ya mensup tüm subaylarımızın temelinde FetÖCÜ olduklarına da ihtimal vermiyorum.

Ayrıca demokrasi tarihimize kara leke süren bu darbe girişimine bir şekilde dahil olanların da FetÖCÜ’lerin şantaj ve tehditlerine boyun eğmek suretiyle dahil olduklarını düşünüyorum. 

Tabi ki bu kabul edilebilir bir bahane değil... 

Şantaja boyun eğip şerefsizce ölmek ya da yaşamaktansa, keşke şereflice ölmeyi göze alabilselerdi. 

Ya da ihtimal dahilinde; nefislerine yenilip şantaj ortamına zemin hazırlayacak bir yaşam tarzından uzak durabilselerdi. 

Ancak bu hainlerin arasında,  ikbal vaatlerine aldanan, ya da kısa bir süre öncesine kadar  ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ şiarıyla hareket eden bazı siyasiler gibi şeytanla ortaklığı kendine reva görüp  ‘hedefe giden yolda her şey mubahtır’ düşüncesine kapılan gafiller de olabilir.

Öyle görünüyor ki; Recep Tayyip Erdoğan’a duydukları kişisel nefretlerinden adeta vicdanları taşlaşmış,  gözleri kör, kulakları ise sağır olmuş bu güruhun algı operasyonlarıyla yüreklerine ekilen nefret tohumları haysiyetlerini, şereflerini yok ettiği gibi beyinlerini ve düşünce güçlerini de ele geçirmiş.

Bunun içindir ki,  Amerika’da ki o efsunlu terörist başının acilen ve ibretlik bir şekilde yok edilmesi, bu ihanet şebekesine temas eden hemen herkesin akıl sağlığı kontrolünden geçmesi, gerekirse de tedavi olmaları elzemdir.

OYUN MU? OYUN BİTTİ CANCAĞIZIM... 

Malumunuz darbeye sevinenlerin hevesleri kursağında kaldı.

Oysa 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan o gece…

Ellerini ovuşturarak sabaha kadar heyecanla bekleyen bazı aydın, demokrat geçinen elitistlerin beklentisi gerçekleşmeyince…

Hınçlarını sarıldıkları klavyelerden çıkardılar. Nefretlerini sosyal medyadan bir kez daha kustular.

Yetmedi, ihanet şebekesine sosyal medya sayfalarından,  darbe taktiklerini sıralayarak akıl vermekten bile geri durmadılar.

İhtilal konusunda son derece istekli, ilgili ve bilgili olan bu güruhun sayesinde darbenin aslında nasıl yapılması gerektiğini de öğrenmiş olduk o gece…

Derken, darbe sevicilerinin sosyal medyadan paylaştığı taktikler de işe yaramayınca, darbeden umudunu kesen güruh, bu seferde plağı tersine çevirerek durumdan vazife çıkarmaya girişti.

Hainler Gazi Meclisimize, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne bomba atıp vatandaşlara helikopterlerden kurşun yağdırırken, darbe klavyecileri de, sosyal medyadan ikinci taarruzlarını başlattı. 

İş yorum yapmaya ve konuları saptırmaya gelince son derece mahir olan  bu zati muhteremler, yaşananları da parodi olarak niteledi.

Ne diyeyim Allah sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın! 

Aslında bu yönde yorum yapanlara en güzel cevabı Hürriyet Gazetesi Yazarı Sayın Ahmet Hakan verdi. Ne mi dedi? Merak eden Ahmet Hakan’ın “Ne tiyatrosu be!” başlığı altında kaleme aldığı, taşı gediğine koyan köşe yazısını okuyabilir.

Aslında yaşadığımız bu felaket ve şehitlerimizin acısı yetmiyormuş gibi üzerine bir de böyle alıklar ile uğraşmıyor muyuz... 

Sanırım bunların küçükken bir kısmı ateşli hastalık geçirmiş, diğer bir kısmı da sosyal medya da algı operasyonlarına maruz kalmaktan artık hipnotize olmuş, yani bir nevi kafayı yemişler.

Yahu akıl var, nizam var. Velev ki onlar haklı olsun ve bu yaşadıklarımızın tamamı onların deyimi ile "tiyatro" olsun!

 Ama şu soruma da cevap versinler:

 Siz ne diyorsunuz? TSK’nın tamamı şereflidir. 

Madem öyle, diyelim ki siz de orduda muvazzaf  bir subaysınız. Ülkenin Cumhurbaşkanı da sizi aradı ve şöyle dedi: “Hazırlanın bakalım, bu gece hep beraber bir darbe oyunu yapacağız. Benden işaret gelince uçakları uçurun, tankları köprülere çıkarın, yetmedi kafanıza göre her yeri bomba yağmuruna tutun” 

Şimdi cevap verin; sizin şerefli bir Türk subayı olarak Cumhurbaşkanı’ndan gelen böyle saçma bir teklife yanıtınız ne olurdu?

Cevabınızı verirken,  sizin ifadenize göre; böyle bir senaryonun içinde ömür boyu hapsin, ölümün, üzerinize yapışacak ve yedi sülalene sirayet edecek vatan haini yaftasını da unutmayın!

Tekrar soruyorum;  tasvir ettiğiniz böyle salakça bir senaryoda kim oynamak ister? Siz olsanız oynar mıydınız?

Haydi bir de tersten düşünelim. Seçilmiş Devlet Başkanısınız, yine sizin ifadenize göre; darbe senaryosuna kalkıştınız. Ama senaryoya dahil ettiğiniz askerler bu durumu fırsat bilip, yani amiyane tabirle şakayı kaka yaparak sizi gerçekten devirdi. Olur mu? Olur!

Şimdi yine soruyorum: Siz Devlet Başkanı olsanız böyle bir senaryoya ihtiyaç duyup, bu riski alır mısınız? Üstelik anketler sizi yüzde 65 bandında gösterirken…

Uzun lafın kısası istirham ediyorum artık saçmalayın. O aptal komplo teorilerinizi de  kendi aranızda birbirinizi tatmin etmek için kullanın. Yok hala oyun mu diyorsunuz? Oyun çoktan bitti cancağızım, bu saatten sonra bilerek ya da bilmeyerek vatan hainlerine hizmet ettiğin o sosyal medya paylaşımlarını yapamayacaksın.

Ha “Ben her şeye rağmen canımın istediğini yazarım” mı diyorsun. Tabi ki yazarsın. Diyetini ödedikten sonra istediğini yazmakta özgürsün. Zira bir tarafına güvenen mantar avına çıkar.