Arafta iki lider: Davutoğlu – Babacan

HASAN ESER

Meydanlarda hep bir ağızdan tempo tutarak ‘Ahmet Hoca- Ahmet Hoca’ diye tezahürat edenleri hatırlıyorum. Evet, sabık Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan bahsediyorum.

Başbakan Davutoğlu’na dokunabilmek ve/veya kendisiyle aynı fotoğraf karesine girebilmek isteyenlerin nasıl çabaladığını, yeniden gözümde canlandırabiliyorum.

İşte o kalabalıkların ekseriyeti, şimdilerde Davutoğlu’nu ‘vefasızlıkla’ suçluyor.

Yine bir zamanlar yere göğe sığdırılamayan Ali Babacan da “davaya ihanet” etmekle itham ediliyor.

11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül için neler söylendiği konusuna hiç girmiyorum bile.

Bir Allah’ın kulu da “Bir zamanlar partimizin gözdeleri olan bu isimler, nasıl oldu da ayrılma, hatta başka bir parti kurma noktasına geldiler?” diye sormuyor.

Davutoğlu da Babacan da neden ayrıldıklarını tane tane anlatıyor, ama dinleyen kim?

Televizyonda Davutoğlu ya da Babacan’ın neler anlattığını dinlemek yerine, kanalı değiştirmek daha kolayına geliyor bazı insanların.

Öyle ya ‘peşin hüküm’ var iken ne gerek var sorgulamaya.

Ayrıca ne yapmış ki bu isimler?

Dinlerini mi değiştirmişler?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından mı vazgeçmişler?

Demokrat Parti’yi CHP'den ayrılan Adnan Menderes ve arkadaşları kurmadı mı?

AK Parti’yi Fazilet Partisinden ayrılan Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları kurmadı mı?
Örnekler çoğaltılabilir!

Muharrem İnce’nin parti kuracağı yönündeki haberlere yorum getiren Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi; Parti kurmak en doğal haktır!

Meral Akşener’in liderliğinde MHP’den ayrılanların kurduğu İYİ Parti için yapılan eleştirileri hatırlıyor musunuz?

Onca ağır eleştiri sonrasında; “İYİ Parti’nin yerli ve milli olduğunu düşünüyoruz” demek, hatta liderine “Eve dön” çağrısı yapmak, neresinden bakarsanız bakın, her yönüyle ilginçtir.

Günü kurtarmaya yönelik eleştiriler bazen geleceği ipotek altına alabilir.

Bağlayıcı ifadeler kullanmak, gelecek için kapıyı hiç aralık bırakmaksızın kapatmak ve “Ümmeti bölüyorlar” gibi ağır eleştirilerde bulunmak yerine, ‘Eski dost düşman olmaz’ düsturuyla davranmanın daha hayırlı sonuçlara vesile olacağına inandığımı söyleyebilirim.

Bakınız, Muharrem İnce ne güzel söyledi: Ben bir parti kurup da gidip bunu Cumhur İttifakı’na eklemleyecek değilim.

Peki, tersini düşünecek olursak, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ve/veya DEVA Partisi lideri Ali Babacan, HDP’nin bileşeni olduğu bir ittifaka eklemlenir mi, bilemeyiz!

Yüzde 1’in bile yüzde 49 kadar kıymetli olduğu bir sistemin içindeyiz ve adeta arafta kalan 2 partiden bahsediyoruz. Üstelik bu 2 parti de AK Partinin içinden çıkmış…

Davutoğlu ve Babacan hakkında kırıcı eleştirilerde bulunmak, her iki liderin de ekmeğine yağ sürmektir. AK Parti cenahından yapılan her olumsuz eleştiri, her iki lideri de halk nezdinde güçlendirir.

Zaten en büyük tepki, tepkisizliktir! AK Partililer ne kadar çok dikkate alırsa, Davutoğlu ile Babacan o kadar çok başarılı olacaktır. (İstanbul/İmamoğlu tecrübesi sabittir.)

Ayrıca her iki partiyi de karşı cephede yer almaya mecbur bırakmak, Millet İttifakı’nın iktidar olma hedefine çimento koymaktır.