New York gökdelenlerinin yansımasında Sıla olayı ve sazanlar

ENGİN CİVAN

Popüler bir şarkıcı.

Arabesk, Türk Sanat Müziği ve Pop Müzik ile karışık sanatını icra ediyor.

Sevgilisiyle arasında şiddet içeren bir olay patlak veriyor.

Derken... Neredeyse tüm Türkiye bu olaya fokuslanıyor.  

Olayın detayını bilmem. Kim kime saldırmış, tahrik var mı, sonunda kim üstte kalmış beni hiç ilgilendirmiyor.

Ben, olayın (bana göre) iki ilginç yönünden konuya girmek istiyorum.

Birincisi...

Özellikle kadın kalemler ve medya esnafı, anında sosyal medya üzerinden Sıla'nın parçalarından birini sosyal medyada ağızlarına sakız yaptı.

'Vur Kadehi Ustam'  melodisindeki sözler aynen şöyle: "İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze..."

Şu veya bu nedenle erkeklere kızgın, kırgın, dargın ve sevdiğini alamadığı için aldığını sevmek zorunda kalan ne kadar  kadın varsa, sazan gibi bu sözlerin üstüne atladı.

Halbuki aynı Sıla, sözleri kendisine ait Kafa parçasında da aynen şöyle diyor: "Bi göz oda bulur sokarız başımızı, Bi de koyarız iki kadeh. Kafa nereye biz oraya..."

Dikkat ederseniz, İki parça da içerik itibariyle yoğun alkol sponsorluğunda oluşmuş ortamları tasvir ediyor.

Ne yazık ki sosyal medya da böyle bir şey işte.

Güya konuları bildiği iddia edenler bile anında ‘sazanlaşıyor ‘

Birinci konu üzerine söyleyeceğim bu kadar. İşin paparazzi yönü. Fazla uzatmanın anlamı yok.

Konunun ikinci ve çok daha ciddi yönüne, yaklaşık bir sene önce kaleme aldığım  ‘Amerika’da Cinsel Taciz Rüzgarı başlıklı yazımdan girmek istiyorum.

O analizin açılış paragrafında,  ABD’de önce Kaliforniya’da başlar önce tüm Amerika’ya sonra tüm yeryüzüne yayılır, demiştim.

Nitekim benim bu yazımdan 11 ay sonra konu Türkiye’de de gündeme geldi.

ABD’de bu konuları incelemek için öncelikle ‘Doğu Yakası Entelektüeli’ kavramını anlamakta yarar var.

Bu entel Amerikan grubu medya, edebiyat, sinema ve  sanat konusunda toplumsal tempoyu belirler.

Bu sosyal ritm büyük şirketlerin hamamında boy abdesti alır; Amerikan Dış Politikası olarak yeryüzüne yayılır.

Bu entellerin arasında Avrupa Entel birikimini taşıyan güçlü bir Musevi damarı da vardır. İşin ilginç tarafı, özünde liberal olan bu Musevi grubun aynı zamanda Anti-İsrail duruşu vardır.

Bu entelektüel grubun derin ve tarihsel birikimleri vardır. Bunların tartışmalarında ve analizlerinde Freud’un, Marks’ın, Fichte’nin ve Foucault'un sedalarını duyarsınız.

Şimdi geliyoruz zurnanın zırt dediği yere. 

Türkiye’deki kültür emperyalizmin ve yüksek eğitimin Amerikan bağımlılığı nedeniyle olsa gerek,  bizdeki ‘tatlı su’ sazanları da bu grubu yakından takip ederler.

Bizimkiler Amerika’daki entelleri yakından  takip etmesine ederler de, hem kendi referans gruplarının entelektüel sığlığı, hem de her iki kültüre ve özelliklerde lisanlara bihakkın vakıf olamayışları sorundur. 

New York gökdelenlerinin Nişantaşı, Cihangir ve Ankara GOP mekanlarına vuran gölgesi sayesinde bizimkiler sayeban olamazlar.

Sanal, suni ve çakma kavramlarla kendi çöplüklerinde eşelenirler. Hem de ne eşelenme...

Çoğu zaman birbirlerine girerek, yani mizansen senaryolar üzerinden medya maymunluğu yaparlar. 

Konuyu dağıtmayalım. Tabii ki Türkiye’de toplumsal şiddet ve kadına şiddet yaygın.

Bu konu gerçekten ciddi ve üzerinde durulması gereken bir sorundur.

Şiddet virüsünü hem taşıyıcı hem de dağıtıcı rolünü on yıllardır oynayan ana akım medyaya özel görev düşüyor.

Fakat bahse konu sorunun adresi Sıla’nın paparazzi olayı değil, ana akım medyanın oto sansürüdür.