Foça üzerine düşünceler -1-

AV. SERCAN ERGEN

Çocukluğu ve gençliği Foça’da geçmiş birisi olarak kendimi şanslı addediyorum. Özellikle 90’lı yılları ayrı bir yere koymak gerekiyor bence.  Hem dönemleri hem bugünkü zihniyeti ve hem de gelinen noktayı tarafsızca değerlendirmenin önemli olduğu kanaatindeyim.

1980 askeri darbesi sonrası 1984 yılında yapılan yerel seçimde tüm Türkiye’de olduğu gibi dayatmalara ve yönlendirmelere rağmen halkın tercihi Anavatan Partisi'nden yana olmuştur. Burada siyasetin kısır döngüsüne girmek yerine dönemin farklı özelliklerinden örnek vermek istiyorum.

Sene 1986 -1987 sadece TRT'nin tek kanal yayını var, o da siyah beyaz!..

Kıyı kasabası olmanın avantajı ile Yunanlıların EPT1 ve EPT2 kanalı da seyredilebiliyor. (Yunan kanalında o dönem yasak olan Yılmaz Güney filmlerini de Türkçe sesli ve yunanca altyazılı seyredebiliyorduk.)

Fakat o günlerde bir belediye başkanı çıkıp bir verici yerleştiriyor ve Foça’da sayısını yanlış hatırlıyor olabilirim ama sekiz tane yabancı kanalı seyredebiliyorsunuz. Bunlar İngilizce, Fransızca ve Almanca yayın yapan bugün hala yayınına devam eden kanallardı. Bu o dönem için inanılmaz bir şeydi.

Bugün gelinen noktada Foça’da bulunan yukarıdaki örneklediğimiz dönemin ilerisindeki görüş, eylem ve zihniyet adına ne derseniz maalesef paletlerden oturma bankı ve kola kutularından elektrik direklerine asılan sigara söndürme kutularına evrilmiş durumda.

Kimin hatalı olduğu, sebep olduğu vs konuları bir yana kapanmış olan Club Med’in Foça’ya kaybının sadece gençler çalışıyordu, iş buluyordu vs açısından ele almakta yanlış bir yaklaşımdır. Yanlış derken, bu söylenenler doğrudur, benim değinmek istediğim bu söylenenlerin dışında ve uzun vadede daha çok şey kaybettirdiğine inandığım bir başka konudur. Hatta 2018 senesinde kola kutusundan sigara söndürme kutusu ihdas etmenin sebeplerinden biridir belki de.

1960’lı yıllardan başlayarak tatil köyünde çalışanlar sadece iş sahibi olmakla kalmadılar aslında.

Burada özellikle yılın yarısına yakınını yurt dışında çalışarak geçirmenin başka birtakım tezahürleri de olmuştu olumlu anlamda.

60’ların 70’lerin Türkiye’sini düşünün ve bu yazdıklarımı öyle değerlendirin. Çalışanlar yabancı orijinli bir işletmede çalışmaları ve yılın bir dönemini yurt dışında geçirmeleri sebebi ile yabancı dil ve ağırlıkla Fransızca öğrenmişlerdi.

Türkiye’deki yaşam tarzının dışında bir başka yaşam tarzının mümkün olduğunu görmüşlerdi. Bunu bizim Almancı dediğimiz ya da yurt dışında bir vesile ile kalmış kişilerin 'orada insana değer veriyorlar kardeşim' şeklinde formüle ettiklerini hepiniz duymuşsunuzdur.

Aslında bu cümlenin altında anlatmadıkları, anlatamadıkları ya da anlatmak için dağarcıklarının yetmediği birçok alt başlık vardır. Bu ayrı bir başlıkta ele alınabilecek bir konu aslında.

Bu kişiler orada çalışma disiplinini, işletmenin profesyonelliğini gördüler. Yurt dışında aile yaşantısını, insanların çalışma şartlarını, sosyal yaşamı, bazı insani değerleri, korktukları ve korkutuldukları birçok şeyin aslında doğru olmadığını gördüler günlük yaşama dair.

Bu insanların bir kısmı yurt dışında kaldı ama büyük çoğunluğu Foça’ya döndü. Evlendiler çocuk sahibi oldular. Çocuklarına yurt dışında kazandıkları hayat tecrübesini, hoşgörüyü ve birçok alanda birlikte yaşamanın, mutlu olmanın mümkün olduğunu aktardılar.

Netice olarak Club Med aslında sadece bir işyeri değildi. Foçalıların kişisel, kültürel, sosyolojik, psikolojik olarak bir şeyler öğrendiği kendisini geliştirdiği, özgüven kazandığı bir okuldu da aynı zamanda.

Esasen bugün Foça’nın mahrum kaldığı budur. Foça’da bir yandan şarap içen, ağ ören ve Fransızca konuşan insanlar vardı. Bir çoğunuzun isimlerini hemen bileceği.

90’lı yıllarda kapalı spor salonu haricinde Foça’da basketbol sahaları vardı. Lisenin bahçesinde iki tane ve ciddi maçların yapıldığı, bugün Marsilya meydanı adıyla bilinen yerde, halı sahanın olduğu yerde, Atatürk Mahallesi'nde bir ya da iki tane hemen aklıma gelenler. Bugün bunların hepsi gitti. Lisenin bahçesinde özellikle yaz aylarında yapılan maçlar oyun ve oyuncu kalitesi açısından önemliydi. Ben de o dönemin sonuna yetiştiğim için mutluyum.

Yaz aylarında yurt dışından, Karşıyaka’dan, Tofaş’tan, Ptt’den adını hatırlayamadığım birçok takımdan profesyonel oyuncularda gelirdi kimi zaman.

Burada oynanan basketbolun haricinde insanların kaynaşması, kurulan dostluklar önemlidir ve bugün 30 sene sonra hala karşılaştığınızda hoş bir sohbetin konusu olur.

Buradaki isimleri anmadan geçemeyeceğim. Takma isimlerini yazdıklarım ve hatırlayamadıklarım kusura bakmasın, Şahin Yapıcı, Maydanoz Arif, Tombaka Levent, Doktor Hayri, bir başka doktor eldiven Hilmi , ters turnike Şevket, Raşit abi (lakabını yazamadım), kardeşi kule Ali, Reşit Çınarlı, Bedri Kıpırdak, Gürcan Kıpırdak kardeşler, yaşı benle aynı ya da bana daha yakın olan Taner, Yamaç, Cenk Bakırlı, Süvar Aydemir, İslam Kosova, Maymun Osman, Hayvan Bahadır, Nihat Hüsenay, Hüseyin Çetin, Atınç, Migros İbrahim abi, İfoş, Kenan Yapıcı, Tolga, Ömür Özen, Tahta bacak Murat, İgor Murat ve birçokları...

Burada arkadaşların nüvesini oluşturdukları Foçaspor Basketbol Takımını da kurmuştuk o zaman. Tamamı bu okul bahçesinde oynamış kişilerden. Neredeyse tamamı Foçalı olan.

Sahi bugün neden böyle bir organizasyon mümkün olmuyor. Neden sadece para verilip gidilen salonlar ya da belediye himayesinde hatırı sayılır paraların harcandığı ve içinde Foçalıların yer almadığı spor kulübü var.

Bugünkü durumu bilemem ama saydığım isimlerden anlamışsınızdır bizim dönemkinin siyaseten bir karşılığı olmadığını net olarak söyleyebilirim. Sahi bu durumun palet tahtasından bank ile ilgisi var mıdır sizce?

Bilemedim ama arkadaşlığın, samimiyetin, sadakatin, liyakatın bittiği ve paranın girdiği her ortamda hızlı bir yozlaşma yaşandığı da izahtan varestedir diye düşünüyorum. Kalın sağlıcakla.

AV. SERCAN ERGEN