YAŞAR EYİCE

YAŞAR EYİCE

[email protected]

Karşıyaka Belediyesi toplumun sesi oldu

10 Ocak 2018 - 21:52

Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, önemli bir konuya parmak bastı.

Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, belediyelerde taşeron yapıyı ortadan kaldırmayı amaçlayan son Kanun Hükmünde Kararname’de yer alan ‘Kasten işlenen bir suçtan 1 yıldan fazla hüküm giymiş çalışanlarla yolların ayrılması’ maddesine karşı çıkarak Bakanlığa itirazda bulundu.

Ve, ‘Eski mahkumları sokağa mı atalım?’ dedi.

Başkan Akpınar ‘Özel sektörde iş bulamayan hükümlü kardeşlerimizi devlet eliyle topluma kazandırıyoruz. Son KHK ile bu durum ortadan kalkıyor. Hükümlüleri yeniden sokağa bırakmamak için ilgili madde kararnameden çıkartılmalı’ dedi.

Aslına bakarsanız konu gerçekten çok önemli...

Biz nedense ‘sabıkalı’ sözcüğüne ‘öcü’ gibi bakıyoruz.

Şöyle çevrenize değil yakınlarınıza, hatta akrabalarınıza bakın mutlaka birden fazla ‘sabıkalı’ göreceksiniz.

Türkiye’de ‘sabıkalı’ olmak çok kolay...

Eğer vicdanlı ve tecrübeli yargıçlar olmasa bu sayı bir anda, ikiye üçe bile katlanır.

Şimdi bir de ‘arabuluculuk’ çıktı ya bunun da hatalı olduğu kadar iyi yönleri de var...

Yani hemen herkesi ‘sabıkalı’ olmaktan kurtarıyor.

Dikkat edin bakın;

Gerçek gazetecilerin yüzde 90’ı da ‘sabıkalı’ gurubundadır.

Eğer birisi sizi iki şahitle, ‘Bana hakaret etti!’ diyerek şikayet ettiyse, bir anda ‘sabıkalı’ oluyorsunuz...

Eğer ihtarınız varsa yandınız, haydi cezaevine...

Sizin zaafınızdan istifade ederler...

Bunların çoğu da ‘bilirkişi’ dediğimiz kişiler...

Yani avukatlar....

Size iyi kadar kötüyü de anlatan avukatlardır.

Adam sakallı...

Ya da gizli bir gericilik okulunda sözde öğretmen....

Çocuklara cinsel saldırıda bulunmuş...

Sabah televizyonda gördüm...

Serbest bırakılmış...

Nasıl oluyor?

Çünkü bir avukat, ya da ‘bilirkişi’ ona ne söylemesi gerektiğini öğretmiş...

Öğrenmeyenler, avukat tutmayanlar, kendine güvenenler ‘Ben haklıyım!’ diye düşünenler nerede, cezavinde...

Hep ‘Allah kurtarsın’ ya da, ‘Kader mahkumları’ demez miyiz?

Bir anda sinir, bir anda halkın değişiyle ‘asfalyanın atması’ sizi sabıkalı yapabilir...

Sonra herkes sizi dışlar...

Sadece bazılarımız, örneğin Karşıyaka Belediye Başkanı gibi sahip çıkmaya çalışır.

Çok iyi anımsıyorum:

Çiğli’nin genç yaşta kaybettiğimiz bir avukat belediye başkanı vardı...

O da ‘tinerci’ diyerek olumlu gözle bakmadığımız kişileri ve sabıkalı dediğimiz cezaevinden çıkanlara iş veriyordu...

Sonuç:

Herkesten başarılı çalışma, ayrıca insanları tehkilelerden koruma işlevi görüyorlardı.

Çok uzun ve örnekleri ile anlatabilirim.

Çünkü araştırmıştım...

Yani parası olan kurtuluyor, diğerleri ise ‘sabıkalı’ oluyor...

Şu anda cezaevleri dolu ve yenileri hızla yapılıyor...

Cezaevine değil bizim okullara ve bilgili insanlara ihtiyacımız var...

Yine dikkat edin, kader mahkumunun ağzından çıkan ilk cümle, ‘Bir cahillik ettim’ oluyor...

Her şeyin iyisine ihtiyacımız var:

Gazetecinin de, doktorun da, hakimin de, avukatın da....x

Tabii ki işçimiz ve yöneticimizin de...

*- Olur mu?

Sonuçta; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan ve belediyelerdeki taşeron yapısını ortadan kaldırmayı hedefleyen 696 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, kasten işlenen bir suçtan 1 yıldan fazla hüküm giymiş çalışanların belediye şirketlerine geçişini engellemesi Karşıyaka Belediyesi’ni harekete geçirdi.

Belediyenin farklı birimlerinde, çok sayıda eski mahkuma istihdam sağladıklarını belirten Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, yeni sistemde bu kişilerle yolların ayrılacak olmasına tepki göstererek Bakanlığa itiraz dilekçesi gönderdi.

*- ‘Eşitlik ilkesine aykırı’

Hazırlanan dilekçede, ‘Geçmişte bir suça karışan ancak cezasını bitirdikten sonra devlet eliyle topluma kazandırılmaya çalışılan onlarca eski hükümlü, belediyemiz bünyesinde ‘taşeron’ statüsünde görev yapmaktadır.

696 Sayılı KHK, yeni süreçte bu arkadaşlarımız ile sözleşme*-  imzalanmasının önüne geçmektedir.

Bu durum, tüm taşeron işçiler açısından değerlendirildiğinde, Anayasa ile teminat altına alınan ‘eşitlik’ ilkesine aykırıdır.

Yaşanacak mağduriyetlerin önlenmesini teminen Bakanlığımıza başvurma zorunluluğu doğmuştur.

Konunun ivedilikle incelenmesi ve ilgili maddenin yeniden değerlendirilmesi önem arz etmektedir’ denildi.

*- Aileleri ekmek beklemiyor mu?

Eski mahkûmların topluma kazandırılması, hükümetin de önemle üzerinde durduğu bir konu.

Ancak son KHK ile bu durum ortadan kalkıyor.

Geçmişte kasıtlı olarak suç işleyen ve 1 yıldan fazla hüküm giyenle yollarımızı ayırmak zorundayız.

Bu hem eşitlik ilkesine hem de toplum vicdanına aykırı bir durum.

Bu çalışanları kapının önüne koymak, ekmeklerini kesmek, onlara yeniden ‘Git, suç işle’ demekle eşdeğer.

Buna izin verilmemesi lazım. Bakanlığın, bu itirazımızı dikkate alacağına ve yanlıştan döneceğine ben de eminim.

*- Söylenenlere göre!

Geçen hafta sonunda, Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hamza Aydoğdu İzmir’de eğitim yöneticileri ile bir araya geldi

İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Yahşi, ‘Üniversiteden mezun olup sadece teorik bilgi ile milli eğitimi yönetmek çok zor bir iştir; çünkü insan denen varlıkla uğraştığımız müddetçe her daim sıkıntılarımız olacaktır.’ dedi.

Gerçekte de; İnsanı yönetmek,  sevk etme ve onur anlayışıyla karşılamada,  ne olursa olsun kızgınlığı, hakareti bir tarafa bırakmalı, sabırlı, sebatkâr ve iradeli olmalıyız...

Ama nereye kadar?

Düşünebiliyor musunuz?

‘Dr’ yani ‘doktor’ unvanlı biri TRT’de ekrana çıkıyor ve yalnız bizi değil, dünyayı hayrete düşürün açıklamalar yapıyor:

‘Hz. Nuh oğlunu cep telefonuyla arıyor... SMS atıyor... Amerika ve bir iki Avrupa devletine sipariş veriyor...’ vs.

Kendini savunurken, ‘Ben bilim adamıyım!’ diyor...

Herhalde olayı haberdar versek, Süleyman Soylu benim gibi düşünür ve ‘Tez elden bu müsvettenin iyi kemiklerini kırın!’ talimatını verir!

Ha sahi, gerçekten verir mi acaba?

Ben de yorum yazdım:

Buna ‘doktor’ sıfatını verenler kimler, diye!

Hangi okullarda, hangi öğretmenler de okumuş...

Beyninden önce, beynine girenler araştırılmalı...

Bu kendini deşifre etti, bir şekilde...

Ya aramızda olanlar, üniversitelerde, eğitim kurumlarında, önemli mevkilerde bulunanlar kimler?

Nasıl FETÖ’cüler temizleniyorsa, bunlar da ara vermeden, düşünülmeden temizlenmeli...

Söyledikleri gibi ‘ak günler’ gerçekten gelmeli...

İyi bir yönetici, geleceği geçmişin tecrübelerine dayanarak şekillenir bunları de kendileri söylüyor.

Öyleyse işbaşına...

Şu görüşü ifadeyi de bir kenara yazın:

İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Yahşi ekip çalışmasının ve işimizi severek yapmamın önemine vurgu yaparak sözlerine şu şekilde devam etti:

‘Ekip olmadığı zaman iyi bir insicam yakalanamıyor ve güzel bir şarkı ortaya çıkaramıyorsunuz.

Bu durumda kötü sesler ortaya çıkıyor. 

Bu da bizim çalışma performansımızı olumsuz etkileyebiliyor.

İzmir’de bir insicam ve bir ahenk varsa; bu siz ilçe milli eğitim müdürleri ve tüm kıymetli çalışanlarımızla sağlanmıştır.

Biz İzmir’de Türkiye’nin şarkısını söylemeye ve çocuklarımızın gelecek hayallerini kurmaya devam ediyoruz.

İnşallah bunu daha güzel bir şekilde yükselteceğiz. 

İzmir’de her gün nasıl yeni bir değer üretebiliriz düşüncesiyle arkadaşlarımızla çalışmaya devam ediyoruz. Bu işte başarılı olmak için de işimizi severek yapıyoruz.’

‘Değer’den ne anlıyorlar bilmiyorum ama bildiğim her işimizi mutlakla severek yapmamız.

*- Bir türlü alışamadık

Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hamza Aydoğdu’nun sevgi, birlik, şu bu gibi beylik sözlerini bir yana bırakıyorum:

‘Bizim amiral gemilerimiz okullarımızdır.’ Sözünü beğendiğimi belirtiyorum.

Okul müdürlerine tavsiyesi de güzel:

‘Çokça kitap okuyup, film izlemeleri!’ tavsiyesi de...

Ama, TRT’de konuşturulan ileri zekalı (!) doktor unvanlı kişi gibi bolca bilim kurgu filmleri izleyip da bunları gerçek sanmasınlar...

Bu arada unutmamak gerekir;

Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerine göre; biraz abartılı olabilir ama, 198 ülkenin nüfusundan daha kalabalık bir büyük aile bu bakanlık...

Bu nedenle herkes gücünü kullanarak bu bakanlığı bir şekilde elinde tutmak istiyor...

Sendikalara varıncaya kadar...

*- ‘Öğretmenlere ‘Öğretmencik’ demeyelim...

Bu arada Servet Vural bir vatandaşın mücadelesini duyurdu:

‘Bu vatandaş meclis üyesi Gebze’de hukuksuzluğa karşı mücadele ediyor.  Büyük yolsuzluk var! Gündeme taşırsanız,  ülkemizin bır degerını peşkeş çekilmekten kurtarırsınız’ notunu, isim ve telefonları eklemiş...

Fahrettin Bostan’ı yetiştiren de öğretmenlerimiz, devlet malını peşkeş çekenler de...

Olay mahkemede...

Yani yorum yapmayacağım...

Benim söylemek istediğim, nasıl ‘adam’ da var ‘adamcık’ da...

Dilim ‘öğretmencik’ demek istemiyor...

Bilmem anlatabiliyor muyum?

***-

GÜNCEL

*- İzmir'i güldürmeye geliyor

Büyük ilgi gören ilk film sonrası merakla beklenen ‘Deliha 2’ , 12 Ocak'taki ilk gösteriminin hemen ardından 13 Ocak'ta Optimum'da İzmirlilerle buluşacak.

İzmirli oyuncu ve senarist Gupse Özay'ın yeni filmi ‘Deliha 2’ gün sayıyor. Deliha 2'de,  seyircilerini ‘kahkaya boğacak’ gibi gözüküyor.

Deliha bu sefer çöpçatan ve aşçı olarak karşımıza çıkıyor.

*- 2017’de tercihimiz yerli film oldu

Sinemaseverler 2017 yılında sinema salonlarına adeta akın ederken, geçen yıl ülkemizde 71 milyondan fazla sinema bileti satıldığı belirlendi. Geçtiğimiz yıl yerli ve yabancı 400’e yakın film gösterime girerken sadece 10 film 1 milyon seyirci barajını aşmayı başardı.

Seyirci sayısı bakımından ilk ona giren filmlerden yedi tanesinin yerli, üç tanesinin ise yabancı film olduğu belirlenirken 2017 yılında en çok izlenen ilk 4 filminde Türk yapımı olması dikkat çekti.

Recep İvedik 5 rekorları altüst etti, ikinci sırayı ‘Ayla’ üçüncü sırada ise ‘Aile Arasında’ oldu.

İsim vermeyeyim ama birileri sürekli pompalandı, buna rağmen, Necil Civelik’in, ‘Kendi konuşuyor, kendi gülüyor!’ dediği gibi bir şey yapamadı.

Yani paralı ilanlarla körlerle sağırların birbirini ağırlaması sadece belli kişilerin kanmasına yol açıyor.

*-

YORUMLAR

  • 0 Yorum