YAŞAR EYİCE

YAŞAR EYİCE

[email protected]

Her sakallıya sakın inanmayın!

17 Şubat 2018 - 19:52

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetimi, tüzüğe göre mecbur olduğu ‘Şeref Divanını’  09 Şubat 2018, Cuma günü saat 10.30'da, ‘Basın Merkezi’ olarak tanıtılan Karataş’taki lokalde topladı.

Dağıtılan listeye göre;  meslekte 25, cemiyet üyeliğinde 15 yılı dolduran üyelere ‘Şeref Divanı Üyelik Beratı’ verilecekti.

Düşündüğüm ve açıkladığım gibi oldu.

Yani beklenen kalabalık toplanmadı.

Çünkü; kimse kimseyi tanımadığı gibi, çoğunluğunun gazetecilikle ilgisi olmayan birçok üye sadece ve sadece yemekli, eğlenceli, yatılı davetlere geliyor, gidiyor.

Üzücü bir durum...

Memleketimin insanı gibi neredeyse bazılarımız yöneticilere soracak; ‘Hediye olarak ne veriyorsunuz?’ diye...

 Aslında Mart ayında seçilecek yeni yönetim kurulu, bin kişiye ulaşan, ya da geçen üye sayısını da, üyeliklerini de gözden geçirmeli...

Yaşamında hiç gazetecilik yapmamış, eşinin, dostunun sayesinde ‘çakma’ gazeteci unvanı bulunanlar elenmeli...

Bizim de bildiğimiz, kamunun da, hatta devlet otoritesin de bildiği şudur:

‘İşi yani sadece mesleği habercilik olanlar ve geçimlerini sadece bu şekilde sürdürenler, başka işlerle yani ticaretle, iş takipçiliğiyle uğraşmayanlar gazeteci unvanına’ sahip olurlar.

Bir çevrenize ve tanıdıklarınıza bakın bakalım, hatta televizyonlarda gazeteci kimliği ile boy gösterenler de buna dahil, kaç tane gerçek emekçi ya da bu yolla ekmeğini kazanmaya çalışan kişi var.

Nedense devlet yönetimi ya da bu işle ilgilenenler de ‘vur abalıya’ örneğinde olduğu gibi; sevgilisi, çaycısı, şoförü, kızı karısı, hatta komsu ile sahte sözleşme yaparak sarı basın kartı alanlarla ilgilenmiyor ya da uğraşmıyorlar?

Emin olun şu anda birçok gerçek gazetecinin de yakından bildiği gibi, ‘sürekli’ ya da ‘emekli basın kartı’ alarak, ömür boyu küçük de olsa bu imkanlardan yararlanan, hatta kendilerine’duayen’ bile dedirten insanlar var.

Ben daha acısını söyleyeyim:

Cemiyet üyeleri seçtikleri yöneticilerin bazılarını ne görmüşlerdir, ne de tanırlar...

Yani durum bu kadar vahim...

Umuyorum; Mart ayındaki seçimlerde gerek İzmir Gazeteciler Cemiyeti, gerekse Türkiye Spor Yazarları Derneği üyeleri ‘gerçek emekçileri ve habercileri’ yönetimlere getirirler, ezbere önlerine getirilen renkli kağıtlara basılmış isim listelerini incelemeden oylarını kullanmazlar.

Bu arada mesleğin ve gerçek meslektaşlarının sorunlarını da gündeme getirerek, özellikle ‘tüzük tadilatı’ konusunda yeni yönetimlere önerilerde bulunarak, gazetecilikle işi kalmayan, bu asil sıfatı kullananlardan, önce cemiyetlerini sonra da mesleklerini kurtarırlar.

Yine söylemeden edemeyeceğim:

Şimdi yeni bir akım başladı...

Buna ‘moda’ diyemeyeceğim...

Buna ‘Kendini pazarlama’ ne bileyim, halkı, yöneticileri ve kurumları kandırmaca da diyebiliriz,

*- Aralarına bir iki ismi de alıyorlar!

Üç beş kişi bir araya geliyor ve ‘platform’ adı altında piyasaya çıkıyor.

Amaçları belli; ‘Naylon Basın’ dediğimiz bazı eskilerin yöntemini bir başka şekilde uygulamaya çalışıyorlar.

Bir yerlere baş vurup, kendilerini yemekli toplantılara çağırtılıyorlar

Basın danışmanları ya da ne bileyim gerçek dernekler tarafından ya da gerçek gazeteciler tarafından da uyarılmadıkları için, ‘Aman basınla hele şu duayenlerle (!) iyi geçineyim, böylece reklamımı yaparlar ve yerim sağlamlaşır!’ gibi sakat düşünce sahipleri de bunlara kanıyor.

Zaten ceplerinden değil, ya devletten, yani senin benim paramla ya da kurumların kesesinden ve de vergiden düşerek, yani yine devleti dolayısıyla bizleri zarara sokarak bu gibileri ağırlıyorlar...

Gerisini, bazılarına sağlanana özel haklar ve naylonculara verilen ve hiçbir işe yaramayan ilan paralarından söz etmeyeceğim...

İşte çığ gibi büyüyen bunlarla mücadele hepimizin görevi olmalı...

Yoksa namusuyla, emeğiyle bu işi yapmaya çalışıp, nafakasını temin etmeye çalışanlara her zaman kapılarımız da yüreklerimiz de açık...

Herkes işini yapsın...

Ve de herkes kapısının önünü süpürsün, böylelerinden...

Nasıl ‘ İzmir için memleketimiz için bir çivi çakanın başımızın üzerinde yeri var !’ diyorsak, aynı sözü büyük patronlara, sahte yöneticilere, işten anlamayanlara karşı sürdürmeye çalışan gerçek emekçilere de saygımız sonsuz...

*- Yandaşlar konuşulacak mı?

Matbaanın günlük yaşama girmesi ile gazete sahibi olmak bir iş kolu, gazeteciler de bu alanın emekçileri oldular.

Ülkemizde de durum böyle.

Hem ulusal alana hitap eden büyük kurumlar ve hem de yerel ortamlara seslenmeye gücü ancak yeten gazeteler ve buralara kapılanarak emek veren, ekmeğini bu iş kolundan kazanan gazeteciler vardır.

 Basım teknikleri çok gelişmiş olsa da kâğıt üzerine basılı gazete çıkarmak, dijital teknoloji sonrası sıkıntıya düştü.

İstisnalar dışında, gazete sahibi olmak bir risk, gazeteci olarak evini geçindirmekte zor olmaya başladı.

Burada akıllara gelen ilk soru; ‘Gazeteler ölecek mi?’ olmaktadır. 

Ki bu soru ile en çok ilgilenenler de, gazete patronları ve bu sektörün çalışanları olan gazeteciler olsa gerektir.

 Bu amaçla yapılan toplantılar ve paneller dünyanın her ülkesinde yaygınlaştı.

Gazetelerin geleceği konusunda tartışılmakta ve arayışlar hızlanıyor.

Bu toplantıların bir tanesi ki, ülkemizde yapılanın da, New York Times’in genel yayın yönetmeni olan Arthur Sulzberger; ‘Gazeteler ve gazetecilik ölmeyecek!’ demiş ve bir gelecek reçetesi sunmuştu. 

Sulzberger, bu mesleğin ‘içerik devrimi’ yapması gereğine işaret etmektedir. 

Kâğıttan okumanın keyfini devam ettirebilmek için, yüksek kaliteli gazetecilik öne çıkarılmalıdır, diyor ünlü basın insanı. 

Bu yeni yöntem; stratejik bilgi akımı, bilgilerin doğru analizi, doğru ve tarafsız yorum, özgür ve etik meslek ilkelerini barındırmalıdır, diyor.  Gazetecilik belki de sadece kâğıtlara esir olmayarak her ortamı kullanmalıdır, diye ekliyor. 

Örneğin; internet, İ-pod, elektronik medya unsurları gibi…

*- Taviz vermeden, olayların  arka planı araştırılmalı

Almanya’nın Die Zeit gazetesinin yönetmeni olan Giovanni di Lorenzo’da aynı fikirleri paylaşmaktadır. 

Yüksek kaliteli gazetecilik yapmak ama gazeteyi ayakta tutabilmek için para kazanmak da zorunludur, diyor. 

Bu yönetmene göre de, kaliteli gazetecilik yapmanın ana kuralları şunlar olmalı imiş; olayların perde arkasını ve arka planını irdelemek, okura sadakatten taviz vermeden gerçeklerden sapmamak, doğrunun peşinden koşmak, haklının yanında durabilmek ve kamuoyuna sağlıklı bilgi sunabilmek.

Acaba bizde bunlar yapılıyor mu?

*- Ortak noktaları bir...

Basın dünyasını rahatsız eden en önemli konunun ise, bizim ülkemizde ‘yandaş medya’ olarak tanımladığımız, batılı gazetecilerin ise ‘iliştirilmiş medya (embedded)’ adını verdikleri yayın organları olduğunu görüyoruz. 

İster yandaş deyin, isterseniz iliştirilmiş medya deyin, bu gazetelerin ortak noktaları şunlardır; erk sahiplerinin ve iktidarların sesi ve de esiri olurlar, gerçekleri saklar ve de saptırırlar, kamuoyundan doğruları daima gizlerler, bu bağımlılıklarını da paraya çevirmekten hicap duymazlar!

Bu çıkarcıları arada anlatmaya ve uzmanların görüşünü belirtmeye devam edeceğim.

Asıl merakım bu konu ne zaman gündeme gelecek?

***-

GÜNCEL

*- Güzel bir amaç

Türk Kadınlar Birliği Güzelbahçe Şubesi yöneticileri ve üyeleri Ege Kadın Buluşmaları Platformu ve Bornova Belediyesi işbirliğinde hazırlanan ‘Kentimizi Tanıyalım’ projesi ile Bornova kültür turu yaptılar.

Amaç ;İzmir'e göç ile gelen kadınların  kentle bütünleşmesini, kentlilik bilincinin oluşmasını sağlamak, kadınların yerel  yönetimlerde yer almasını özendirmek teşvik etmek, Kadınların yaşadıkları kente karşı aidiyet duygusunun yaratılması sağlamak, olarak açıklandı.

YAŞAR EYİCE 

YORUMLAR

  • 0 Yorum