YAŞAR EYİCE

YAŞAR EYİCE

[email protected]

'Eşek bağlasam kazanır!' gibisinden...

03 Ocak 2018 - 13:21

Hepimiz ama hepimiz, ‘İzmir için ne yapabiliriz?’ sorusunu kendimize sormalıyız.

Yani; oturduğumuz yerden ahkâm keseceğimize, elimizi biraz da olsa taşın altına sokmalıyız.

Şimdi hükümetlerin davranışı veya yanlışları nedeniyle ekmek aslanın ağzında değil, midesinde oldu...

Bunu nasıl çıkaracağız?

Geçenlerde Can Pulak Ağabeyimiz Bodrum’dan kalktı, Doğu ve Güneydoğu illerini gezdi.

İki üç gün güzelliklerden söz etti, ama yazısını şöyle tamamladı:

‘Hemen herkes sırtını Devlete dayamış ve bir şekilde devletten aldıkları ile rahat bir yaşama imkanı bulmuş!’

Özeti bu...

İzmir’de, Ege’de bizler çoluk çocuğumuzun nafakasını nasıl elde edeceğiz diye kara kara düşünürken bile vergilerimizi kuruşu kuruşuna yatırırken, teşviklerden çok azımız bile yararlanamazken, İzmir’e gözle görülür elle tutulur, daha doğrusu verdiğimizin onda biri bile yatırım yapılmazken halimiz nice olmaya devem edecektir.

Ağlamayan çocuğa mama vermezler...

Ama böylesi de olmaz...

‘Vur abalıya!’ diye seçtiğimiz İzmir Büyükşehir Belediye Başkanına körü körüne çatmakla olur mu?

Çatanların hepsi ‘dostum’ diyebileceğim kişiler...

Belki de yüzde yüz haklılar...

Hatta yandaş dediklerimiz bile kendilerine göre haklılar...

Ama kazın ayağı öyle mi?

Dolduruşa gelmememiz lazım...

Kabul ediyorum, ‘muhalefet’ şart...

Hatta ‘sert’ bile olmalı...

‘Al gülüm ver gülüm’ zamanı geçti...

Şimdi bir iki konuya girmek istiyorum...

*- Çile’yi bilmeyen ve görmeyenler

Birincisi: ‘Yandaşların’ sık sık önümüze getirdiği bir başlıktan söz edeyim:

Dedikleri şu:

‘Yeni Yılda yine çile!’

Bir de Konak’tan bir görüntü...

İlk bakışta yüzde yüz haklı gibiler...

Beş milyona yaklaşan nüfusu ile İzmir’in yüzde biri ya da ikisini yürekten ilgilendiren bir olay...

Ne yapmalı?

Hemen Vilayet yani Valilik ve Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, Körfez manzaralı tüm resmi daireler kaldırılmalı, Karşıyaka ya da Bornova tepelerine taşınmalı...

Bu arada; hemen ikinci ve üçüncü çevre yolları başlanmalı ve günün teknik imkanları ile harıl harıl çalışılarak bir yıl içinde bitirilmelidir.

Körfezden geçişi sözde sağlayacak olan tüp geçit ya da köprü unutulmalıdır.

İstanbul’a yapılan son iki köprünün durumu ortada!

Kaç kez yazdım; Yeşildere yolu bile kalabalığı kaldırmıyor, yol yakınken yani imkân varken, yarına bırakmadan genişletilmelidir.

Bu arada; yıllardır uygulanan, sözde yayaların güvenliği için daraltılan yol projelerinden vaz geçilmelidir.

Tüm dünya tersini yapıyor...

Hatta Moskova’da; 9-10 gidiş, bir o kadar dönüş yollarlı var...

Düşünebiliyor musunuz;

‘20 şeritli bir cadde!’

Ve bu caddeler her gün belirli saatlerde yan yana dizilmiş arazözlerle yıkanarak temizleniyor.

Yağışlı havalar dahil...

Biz ise bir yandan egzoz gazları, diğer yandan toz zerrecikleri, padikülleri ile hastaneleri boş bırakmıyoruz...

*- CHP’liler bile farkında değil

İzmir’deki bu çileden bahseden ve bir süredir ‘ulusal’ olduklarını ilan edenler, İstanbul’dan idare ediliyorlar.

Ben de onlara da size de hatırlatayım:

Hani yandaşların hepsi, hatta ‘tarafsızım!’ sözcüğüne sığınanlar var ya onlara da inanmayın!

10 dakikalık yol; dört saatte alınır mı?

İstanbul’da oluyor!

Ama hangi semtlerde: Beşiktaş ya da Sarıyer yönünde, yani Boğaz’da veya Kadıköy’de...

Şişli’de...

Buralarda CHP kazanıyor, seçimleri...

Yani CHP’li Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in söylediği gibi...

‘Odun koysanız kazanır!’ cinsinden...

CHP’ye inanmış vatandaşlar...

Belki hatırlayan olur, yıllar önce ‘astığımız!’ Başbakanlarımızdan Adnan Menderes de, benzer bir laf etmişti, 1960’dan önce:

‘Eşek bağlasam kazanır!’ gibisinden...

Biz böyle miyiz?

*- Bu kadarı fazla değil mi?

Dr. Ali Ketiş ile bir iki dostuma yazmıştım:

‘Hani kaç gündür, İstanbul’da Yılbaşı öncesi ve sonrası alınan güvenlik önlemleri diye yalakaların sürekli met ettikleri olay var ya, göründüğü gibi değil...

Alternatif Yılbaşı’nı kutlayanların istediği gibi oldu.

Yandaş Basının İzmir için söylediği gibi, İstanbul’da CHP’ye oy verenler, ya da AKP’ye o vermeyenler için Yılbaşı Çile’ye dönüştürüldü.

Çünkü 10 dakikalık yol dört saatte nasıl alınır, aldırılır...

Söyleyeyim:

Neredeyse 100 ile 300 metre içinde, tek güzergâhtaki tüm araçlar durduruluyor, içindekiler indiriliyor, tek tek üzerleri ve araç aranıyor...

Aynı uygulama hep belli semtlerde...

Zaten tüm ara yollar da kapalı....

Barikatı aşmanız imkânsız...

Evine gitme imkânın da yok, evinden çıkıp aracınla bir yere gitme imkanı da...

Dedim ya; belli semtlerde,...

Artık siz gerisini tahmin edin...

Edemezsiniz çünkü yaşamayan, görmeyen bilmez...

Ama nedense hiç kimse ses çıkaramıyor...

Çünkü ağzını açsa, ‘Güvenlik tedbirlerine karşı mısın?’ denilecek...

Aklıma gece bilmem kaçıncı kez seyrettiğim ‘Cesur Yürek’ filmi geldi...

Adam, ‘Merhamet’ derse kurtulacak ama o işkenceyle ölüme rağmen şöyle haykırıyor:

‘Özgürlük!’

*- İyi niyet geçerli olmuyor

Samimi CHP’li dostlar il kongresi öncesinde güzel temennilerde bulunuyorlar.

Tanıdığım en önemli mizah yazarlarından Burhan Esen’in damadı Şakir Örs bazı CHP’lilerle bir manifesto hazırlamış...

Ben de okudum birçok kişi gibi...

Yalnız CHP için değil, her partimiz için geçerli olduğunu düşündüm...

Ama bugünkü menfaatcıların yanında yaşama geçer mi, geçirilir mi?

Kendime göre bir yorum yaptım ve düşüncelerimi yazdım...

Oraya şunu da ilave edecektim:

Şu anda Aziz Kocaoğlu için ısrarla laf edenlere bir bakın:

Mutlaka menfaatleri kesilmiş, ya da bir zamanlar çalıştığı belediyeden atılmışlardır.

Ama aralarında İzmirli, İzmir aşığı çok idealistler de var...

Bir şey beklemeden aklından geçenleri paylaşanlar...

İyi mi?

Bugünkü şartlarda iyi değil...

Çünkü birleşme zamanı, ayrışma değil...

Yine ‘Sen – ben’ denirse, bu kez yüzde yüz CHP’li olmasına rağmen ayrılıkçı fikirler yüzünden kaybedilen ilçe sayısı artar...

Ama şunu israrla söylüyorum:

İzmir’de AKP ne yaparsa yapsın seçimi kazanamaz...

Şu anda İstanbul ve Ankara’da da ibre tamamen CHP’ye döndü...

Umarım bazıları ibreyi fırıldağa çevirmezler, çarkıfelek gibi...

*- Burhan Esen hatırlanıp, tanıtılmalıdır...

Bu arada bir önerim var:

Bence; Muzaffer İzgü, hatta Aziz Nesin kadar üstat olan Burhan Esen’in, başta Demokrat İzmir’de çıkan yazıları ele alınıp, günümüze uyarlanarak ‘Kültür hazinesi’ olarak gelecek kuşaklara aktarılmalı...

Hatta son zamanlarını geçirdiği Karşıya’da bir caddeye adı bile verilmelidir.

Ama acaba kendi halinde yaşamını sürdüren efendi insan, büyük hiciv ustası Burhan Esen’i kaç kişi tanıyor?

*- İzmir için ne yapabiliriz?

Geçenlerde bazı samimi AKP’lilerin de gidişatından memnun olmadıklarını yazmıştım.

Daha doğrusu parti içi olarak adlandırılan demokrasiden,

Belli yerlere, belli kişilerin seçildiğini ve artık bunlara prim verilmemesi gerektiği anlatılıyordu,

Benim bildiğim kadarıyla ‘koyu’ diyebileceğim Recep Tayip Erdoğan hayranlarından biri de Denizlili Kadir Gümüloğlu...

Zaman zaman onunla şakalaşırız.

Bunun en önemli tanıkları da; yine Denizli kökenli Erol Akıncılar büyüğümüz.

Erol Akıncılar, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin yıllarca başkanlığını başarı ile sürdürmüş, aynı zamanda Gümüldür'de, denize sıfır sanıyorum 12 lüks daire satın alarak Gazetecilerin hizmetine sunduğu gibi, kendinden gelen yönetimlere de çok büyük denilebilecek bir maddi meblağı bırakarak, ihtiyaç sahiplerinin yararlanmasını sağladı.

Yine bildiğim kadarıyla, işsiz ya da çeşitli nedenlerle işinden atılan, yani çoluk çocuğunun aç kalmamaları için bir de günlük gazete çıkarıldı, Erol Akıncılar’ın bıraktığı paralarla...

İşte şimdi İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin onursal başkanlığını sürdüren Akıncılar aynı zamanda İzmir’deki Denizlililer Derneği’nin de onursal başkanı...

Bu yüzden Kadir Gümüloğlu ile yaptığımız siyasi şakalaşmalarda ve de atışmalarda daha ileriye gitmememiz için aramıza giriyor.

AKP’li yalnız Gümüloğlu mu var?

Geçenlerde Cemiyet Başkanı Misket Dikmen’in ‘Bize hakaret etti!’ diye mahkemeye verdiği, eski ve usta Gazeteciler; rahmetli Önder Sümer, Türkiye’ye spor fotoğrafı dalında, dünya birinciliğini kazandıran, TSYD’nin eski başkanlarından Mehmet Ali Okumuş, onlarca Gazeteci yetiştirmiş vefa adamı Murat Eştürk, TRT’de yaptığı kültürel programları yalnız Türkiye’de değil dünyanın neredeyse her ülkesinde gösterilerek, ülkemize büyük onur kazandıran Fazlı Oğuzhan ile bu isimlere ‘Böyle bir şey yok ve olamaz!’ diyerek tanıklık yapan Yaşar Eyice ile Semra Saygı da zaman zaman bu atışmalara tanıklık yapıyorlar, birçok kişi gibi...

Ama laf açılmışken söylemek istiyorum:

Gerek Erol Akıncılar, gerekse ben Yaşar Eyice ve bazı ustalar, İzmir Gazeteciler Cemiyeti ile TSYD’nin İzmir dışındaki yatılı ‘Yılbaşı Baloları’na katılmıyor.

Gerekçe olarak da iki nedenimiz var:

Birincisi derneklerine böylece önemli bir katkıda bulunmak, ikincisi ise devletin verdiği, gerçek emekçi, sarı basın kartı sahibi olmalarına rağmen genç gazetecilerin haklarının yenmemesi, onların da TRT’ciler gibi İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne üyelik için yaptıkları başvuruların zaman geçirilmeden değerlendirilmesi.

Daha önce yazmıştım;

Bazı patronların, kızları, torunları, sevgilileri, şoförleri hatta berberleri bile haksız kadrolarla basın kartı sahibi olup, önemli yerlere yerleştirilirken, gerçek emekçilerin hakları yeniliyor, diye...

Sanıyorum; bu yazım ve iddialarım dikkate alındı ki, artık aynı soyadlı kişilere ne ‘Sürekli basın kartı’ ne de, sarı basın kartı verilmiyor.

Umuyorum: 2018 yılında yine ciddi bir çalışma yapılarak, gerçek emekçilerin bu konuda haklarının verilmesi, haksız yere, belki de 20 yıl bile basın kartı alanların ellerindeki iptal edilir.

*- Bu arada yine belirteyim

Ha sahi bu arada unutuyordum:

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen ile İzmir Milletvekili Atila Sertel, tanık olarak gösterdikleri Memduh Zaptikar ve eski TRT’ci Yalım İldem’e rağmen mahkemeyi kaybettiler.

Kazanan dostluk, birlik ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin geleceği oldu...

Çünkü hakları olmasına rağmen ustalar, ‘Biz birlikten yanayız’ diyerek, karşı dava açmayacaklarını açıkladılar.

Şimdi sıkı durun:

Bu yazıma bir tane bile ‘gazeteci’ kimliği olandan ses seda çıkmadı...

Sizce neden?

‘Begendim’ diyen bile yok!

O zaman tenkit edin, ‘Yalan’ deyin...

Bunu da diyemezler, ‘begendim’ de...

Çünkü; korku dağları sarmış...

Yandaşlık kültürümüz almış başını gidiyor...

*- Kendimize soralım?

Bu arada samimi AKP’lilerden diye bildiğim Cem Kavur, şu soruyu sormuş:

 ‘İzmir için ne yapabiliriz, neler yapmalıyız?

Herkes düşüncesini yazabilir mi?

Belki gören olur!..’

Benim ilk aklıma gelenler ve yanıtım şöyle oldu:

‘Öncelikle sahtekâr ve yalakalar temizlenmeli, bunlar açıkça teşhir edilmeli!

Artık arkadan konuşmalar kalkmalı, 'Bizden sizden' ayırımı da kalkmalı...

‘Doğruya doğru, eğriye eğri’ denmeli...

Kadrolar gereksizler ve beklentisi olanlardan ayıklanmalı...

Bu arada bana, ‘Başına CHP Kadar Taş düşsün!’ diye seslenenler de kendine gelmeli...’

Urla’dan; Mehmet Cemil Arı ‘Balıklıova’da çiğnenen adaleti yerine getirebilirsiniz!’ demiş...

Bu konuyu Başkan Sibel Uyar’a karşılaşırsam hatırlatacağım...

Ya da anımsaması için yazacağım...

Örneğin bir kooperatif kurularak, öncelik Mehmet Cemil Arı gibilere tanınabilir...

Önce şu CHP İl kongresi tamamlansın ve taşlar yerine otursun...

***-

GÜNCEL

*- ‘Bugün git, aybaşında gel!’

Yıllar önce yine bir elektrik zammından sonra Karşıyaka’dan arayan Gediz Karadayı isimli bir yurttaşımız, ‘Henüz kullanmadığımız elektiriğe zamlı tarife uygulandı’ diyerek tepkisini getirmişti. Pazartesi günü Mavişehir’den arayanlar, ‘ayın birinde değil, 30’unda saatlerimiz okundu’ dediler. Yani ikişer günden Türkiye genelindeki tüketicileri düşünün ne kadar büyük rakamlar ortaya çıkıyor. Bu arada çarşı esnafından bazılarının sayaç okuyucularını, ‘Ayın birinde gel!’ diyerek, geri gönderdiği ileri sürülüyor.

Uyaran ve olayı yetkilileri duyurmamı isteyen duyarlı okuyucularıma teşekkür ediyorum.

*-  YAŞAR EYİCE 

YORUMLAR

  • 0 Yorum