SEBAHATTİN KARACA

SEBAHATTİN KARACA

Turizmci / Yerel Tarih Araştırmacısı

Atatürk'e çiçek veren Foçalı kız

09 Kasım 2021 - 20:17

İtalya’nın faşist diktatörü Benito Mussolini, Rodos’a 40 bin asker yığdıktan sonra Atatürk’e gönderdiği elçisi aracılığı ile İzmir’i istemişti.

Atatürk; “Söyle o koca herife; O, 40 bin askerle İzmir’i alamaz, ama ben 4 bin askerle Roma’ya girerim.” dedi. Elçi, cevabı ilettikten sonra, Mussolini İzmir’i ağzına bir daha hiç almadı.

Buna rağmen deneyimli Başkomutan Atatürk; ön keşif ve incelemeler yapmak için, vakit kaybetmeden 8 Nisan 1934 tarihinde Ankara’da bindiği trenden Manisa’da indi ve geceyi burada geçirdi. Ertesi gün aynı trenle Menemen’e geldi. Kendisini bekleyen araca bindi, tozlu topraklı yolları aştı; öğlen vakti Foça’ya ulaştı.

Foça’daki karşılama hazırlıkları, daha Büyük Önder Ankara’dan yola çıkmadan önce başlamıştı. Ne tatlı telaştı. Yemekleri Cemil Midilli’nin annesi Midilli adası Molivos doğumlu, ağa kızı olan Fatma hanımın bizzat kendisi, şimdiki Marsilya meydanına nazır, bahçeli iki katlı evinde hazırlayacaktı. Yemekler Pişerken iki asker kapıda bekleyecek, dışarıdan içeriye hane halkının haricinde kimse giremeyecekti. Askerler pişen yemekleri, yemek için seçilmiş mekân olan Celile Hanım Köşküne götüreceklerdi.

Aynı evde başka bir telaş daha vardı. Evin kızı Hatice Midilli, evlerinin karşısındaki İlkokula gidiyordu. Günümüzde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılan binada, öğretmenler Hatice Midilli’yi, Foçalıların Atatürk’ü karşılaması sırasında Ulu Öndere çiçek vermesi için hazırlıyorlardı.

9 Nisan 1934 Pazartesi günü öğlen vakti Osmanlı Mezarlığının yanından geçen eski yolun dönemecinden Atatürk’ü taşıyan sarı renkli araç göründü. Atatürk’ü görme arzusuyla, yolunu bekleyen coşkulu ve heyecanlı Foça halkı, bir an önce Atasını kucaklamak ve sevgisini göstermek istiyordu. Bu amaçla o zamanlar kavaklık olan, şimdiki Otobüs garajı ve İtfaiyenin arasındaki alanda kendilerine yaklaşan aracı durdurdular. Atatürk her zamanki zarif ve şık haliyle araçtan indi. Üzerinde ceketi ve golf pantolonu vardı. Kendisini bekleyen halka yaklaştı. Kalabalığın önünde elinde çiçekle küçük Hatice’ye yöneldi. Yanına geldi. Çenesi okşadı.

Atam Bastığın Topraktan Bir Avuç Almak İstiyorum!
Ulu Önder, Hatice’nin yanaklarını okşamak isterken, Foça’nın hatırı sayılı esnaflarından olan Hasan Basri birden Atatürk’e doğru koştu. Diz çöktü. “Atam bastığın topraktan bir avuç almak istiyorum” diyerek ayaklarına kapandı.

Beklenmedik bu hareket karşısında İzmir İl Jandarma komutanı ve Vali Kazım Dirik şaşkındı. Anlık bir refleksle Atatürk’ü koruma amaçlı Hasan Basri’den uzaklaştırdılar. Küçük Hatice de Ata’dan kopmuş oldu. Hatice hanım; o “an”ı bugün  100 yaşındaki haliyle bile hala hatırlamaktadır. Halk ile ayak üstü biraz sohbet ettikten sonra, son su Kemeri noktasında yeni yapılmış beyaz boyalı ahşap köprüden geçti. Celile Hanım Köşkünde bir müddet istirahate çekildi. Fatma hanımın pişirdiği yemekler yenildi. Oradan o sıra Belediye hizmet binası olarak kullanılan Ağalar Konağına geçildi. Başkan Raşit Dirim ve meclis üyeleri tarafından ağırlandı. Foça hakkında bilgi aldı.

Türk Ocağını Ziyaret ve Mahvelde Bir Fincan Kahve
Kale içinden yürüyerek tuz depolarının arasından geçti. Küçükdeniz Reha Midilli Caddesindeki, o sıralar Türk Ocağı ve Halk Evi olan binaya (bugünkü Hotel Karacam) geldi.

Burada kendisi için çok özel art arda 2 adet tak yapılmıştı. Birinde Atatürk’ün çerçeveli büyük bir resmi takılıydı. Her tarafta “Hoş geldin Atam” pankartları asılıydı.

Onu görmek isteyen, başta gençler olmak üzere kadınlar çocuklar büyük bir kalabalık oluşturmuştu. Aralarında köylerden at eşek sırtında gelen vatandaşlar da bulunmaktaydı.

Bağarası’ndan yalın ayak gelen Yalla Mustafa da Atatürk’ü görmek için bekleyenlerin arasında, onlar gibi can atıyordu. Kendisini bekleyen halkı selamlayarak, hatırlarını sorarak Türk Ocağına girdi. Sağa sola şöyle bir bakındıktan sonra, başta kütüphanesi olmak üzere incelemeler yapan, ardından gençlerle muhabbet eden Atatürk, sahil kenarında Türk Ocağına 60 -70 metre mesafede bulunan Askeri mahvelde bir fincan kahve içtikten sonra kendisini açıkta bekleyen gemiye gitmek üzere Todi İbramın babası, Todı Ahmed’in balıkçı kayığına bindi ve heyetten ayrıldı. 

Olur ya Mussolini bir gaflet içine düşer İzmir’e saldırırsa, bunu nereden ve nasıl yapabilir ve karşılığında neler yapılmalıdır sorusuna yanıt bulmak için Uzunada'ya doğru yola çıktı.

Onu uğurlayan heyet arasında bir kız vardı. O kız, Atatürk’ü çiçekle karşılamak isterken sevinci yarım kalan Hatice idi. Karşılıklı el sallaştılar. O andan itibaren Hatice’nin gözü de aklıda hep Atatürk’de kaldı.

Hatice hanım bu yıl 100. yaşına girdi. Tam 87 yıl sonra Atatürk’e çiçek verdiği gün yaşadıklarını görüşmek üzere İzmir’deki evinde buluşma teklifimi sevinçle karşılamıştı.

Hatırladığı her şeyi anlattı. Daha çok şey konuşmak istiyordu. Bu her halinden belliydi. Hatırlayamadıklarından dolayı da üzülüyordu. Oysa hatırladıkları ve anlattıkları Foça tarihine güçlü bir ışık tutuyordu. Bir ara “Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre sonra evlendim. Ulu önderi kayıp etmekten ailecek o kadar çok üzülmüştük ki, düğün yapmadık. Sade bir nikahla evlendik ve yas tutmaya devam ettik."

Planladığımız konuşma süresi, sohbet derinleştikçe ve Hatice hanım duygusallaştıkça uzadı da, uzadı. Neredeyse iki katına vardı. Durumun farkındaydım. Daha fazla yormamalıydım. Son sorumu sordum. 

Bugün bir daha görsen ne yaparsın?
“Ah keşke onu bir daha görebilsem. Onu karşılarım, kucaklarım, kucak dolusu çiçek veririm. Yarım halimle kucağıma alırım. Hatta bu yaşta olduğuma bakmadan ellerini öperim. Onu çok özledim. O olmasaydı Türkiye nerede olurdu, kim bilir? Keşke bir daha gelse. Rabbim onu bir daha getirir mi, bir daha yaratabilir mi, başımıza getirir mi acaba?  Kolay değil Türk insanının gönlünü kazanmak, yüreğine girmek. O bunu başardı. Eminim Cennetin en güzel köşesinde hak ettiği yerde nurlar içinde yatıyordur.

“Sende sağ ol. Sende var ol. Sağlıklı ve ömrün uzun olsun Hatice Doğu teyzem.” diyerek vedalaştım.

Bu özel söyleşi, benim de asla unutmayacağım güzel bir anıya dönüştü.

 KAYNAKLAR:
Hatice V. Doğu  (Kızlık soyadı Midilli)  ile 06.11.2021 tarihli yüz yüze röportaj
Dr. Hasan Kemahlı ile sohbet 1986
Doç. Dr. Vural Yiğit “ Midilli’den Çıktık Yola”

Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum