EROL MARAŞLI

EROL MARAŞLI

Gazeteci -Yazar

ABD'nin Günah Galerisi ve Cenah Değiştirme (2)

18 Ağustos 2018 - 23:59

Devir CHP-MSP koalisyon dönemi: Başbakan Bülent Ecevit’tir. Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan.

Kıbrıs yine karıştırmıştır: Kıbrıs’ı Rumlaştırma amacı güden EOKA-B örgütü liderlerinden Nikos Sampson15 Temmuz 1974’de Yunan Cuntası desteğinde Kıbrıs cumhurbaşkanı Ortodoks papazı Makarios’a karşı  bir darbe yapar.

Darbenin amacı; Enosis’i gerçekleştirmek için, Makarios’u devirerek iktidarı ele geçirmekti. Çünkü Makarios’a göre  Enosis’in gerçekleşmesi için konjektür ve  zaman uygun değildi: Kıbrıs Türkleri suhuletle yok edilmeliydi !..

Neticede 15 Temmuz 1974’de Yunan Cuntası desteğinde Makarios’a karşı darbe düzenlendi. Makarios’un yerine getirilen EOKA’cı Nikos Sampson darbenin ikinci gününde Kıbrıs Helen devletini ilan ediyordu.

Darbeden sağ kurtulan Makarios, Baf’a kaçtı, ardından da İngilizler vasıtasıyla önce Malta’ya daha sonra da İngiltere’ye, oradan da ABD’ye  sığındı. O günde siyasi görüşleri farklı Rumlardan Limasol da  2000 kişi öldürülmüştü. 1974 tarihinde adada sular tekrar ısınmaya başlayınca Türkiye 1960 anayasasına dayanarak İngiltere’ye beraberce müdahale teklifinde bulundu.

Türkler ölmeye devam ettikçe buna seyirci kalınamazdı. İngiltere talebi kabul etmedi. Tarihler 20 Temmuz 1974 tarihini gösterdiğinde “Kıbrıs Barış Harekatı” başladı. Bu harekat Yunanistan’daki Sampson darbe hükümetinin de sonunu getirecekti.

Eğer Enosis amaçlı bu darbeye karşı Türkiye 20 Temmuz 1974 Barış Harekatını düzenlenmemiş olsaydı, on binlerce Rum katledilirken uygulamaya konulan Iphestos planı/ Rum Milli Muhafız Ordusu'nun, Kıbrıs Türklerini yok etme planıdır/ ile Kıbrıs’ta bir tek Türk bile sağ kalmayacaktı Türk Silahlı Kuvvetleri adada ilerlerken, 22 Temmuz 1974 tarihinde BM tarafından Rumlara karşı verilen ateş kararı Türkiye Devleti tarafından uygulamaya konuldu, Türkiye ateşkes kararını kabul etmek zorunda kaldı.

25 Temmuz tarihinde Cenevre’de başlayan görüşmeler 30 Temmuz tarihine kadar sürdü. Sonunda taraflar 8 Ağustos da aldıkları bir kararla adada bulunan Rum-Türk taraflarının devamlılığı ve adanın federal devlet statüsünde kalmasında mutabakata vardılar.  Ancak Ateşkesin ardından adada bulunan 40.000 Türk askeri beklemeye geçmişti ki, Rumlar etrafını çevirdikleri Türk köylerinde genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden insanları katletmeye devam ettiler.

Cenevre Konferansı nın ikinci yarısında beklenen barış sağlanamayınca TSK 2nci Harekatı başlattı. 14 Ağustos günü adadaki birlikler tekrar ilerliyorlardı. Başta ABD olmak üzere birçok Avrupalı devlet Türkiye’nin karşısına geçtiler. Sadece onlar mı? Libya lideri Kaddafi hariç başka bir İslam ülkesi Türkiye’nin yanında yer almadığı gibi Mısır ve S. Arabistan; Yunanlıların yanında yer aldılar. ABD altıncı filosu çok uzaklarda olduğundan müdahil olamadı ama, ABD Türkiye’ye ambargo koydu, yardımları kesti, krediyi dondurdu.

13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türkleri; Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurdu. Amerikan Kongresi 5 Şubat 1975'te Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararını aldı. Amerikan yöntemi, 1971'de Nihat Erim tarafından konulan haşhaş ekim yasağını kaldıran Ecevit hükümetine karşı bir soğukluk duyuyordu ve A.B.D.'nin bütün engelleme çabalarına rağmen gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı da Türkiye'nin bu ülke ile ilişkilerini iyice gerginleştirdi. Harekat sonrası Kongre'de bir grup üye Türkiye'ye karşı silah ambargosu uygulanması yönünde girişime başladılar. Bunun için de A.B.D.'nin Türkiye'ye savunma amacıyla verdiği silahları Kıbrıs'ta kullanmış olmasını sebep olarak gösterdiler.

Türkiye'nin buna ilk cevabı; bir hafta sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulduğunu ilan etmek oldu. Daha sonra 25 Temmuz 1975'te Türkiye A.B.D.'ye verdiği bir nota ile 1969 tarihli Türkiye-A.B.D. Savunma İşbirliği Anlaşması'nı (Defence Cooperation Agreement) askıya aldığını ve ülkedeki bütün Amerikan üs ve tesislerinin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "kontrol ve gözetimi" altına girdiğini açıkladı.  

Başbakan Ecevit bu sırada 'duvarın ötesine geçmek'ten söz ediyordu. Batı'dan uzaklaşıp o dönemin ilginç bir kuruluşu olan Bağlantısızlar Blokuna geçebileceğimizi dillendirdi. Bu gelişme sonucu başlayan görüşmelerde iki ülke arasında yeni bir uzlaşmaya varıldı ve 26 Mart 1976'da yeni bir Savunma İşbirliği anlaşması imzalandı, ama bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi silah ambargosunun kalkması şartına ve Kongre'nin onayına bağlanmıştı. Temmuz 1978'de KTFD Başkanı Rauf Denktaş'ın Maraş bölgesine 35.000 Rum göçmenin kabul edileceğini açıklamasıyla yumuşayan hava ve Başkan Jimmy Carter'in girişimleri sonucu ambargo 26 Eylül 1978'de kaldırıldı.

O yıllarda, Amerika hükümeti kurabilecek oy potansiyeline sahip partilerden hiçbirisine güven duymuyordu: Demirel, Menderes’in işlediği hataların(!) aynısını işliyor: Sovyetler Birliği ile ekonomik ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyordu… Amerika’nın istemediği ağır sanayi tesislerini SSCB’ne yaptırıyordu… U-2 casus uçaklarının Sovyetlerce düşürülmesi üzerine bu uçuşlara yasak getiriyordu… Ne gariptir ki, Amerika’ya karşı diklenen ve isteklerine boyun eğmeyen Demirel’in gitmesi lazımdı. Önce iktidar değişikliği yapıldı sonra süngü ile uzaklaştırıldı; yıl 1980!

Onlara göre Ecevit’in de sicili bozuktu: solcuydu, Sovyet yanlısıydı. Doğu bloku ile ilişkileri geliştirmek istiyor, “duvarın ötesine atlamak”tan bahsediyordu… Ayrıca Haşaş yasağına da uymamıştı. O da Demirel gibi Yunanistan’ın, Nato’nun askeri kanadına dönmesine vize vermiyordu; 12 Eylül darbesi ile Yunanistan Nato’nun askeri kanadına döndü.

Erbakan, Türkiyenin “batı bloku ile ilişkilerini koparabilecek” düşünceye sahipti: İran, Libya gibi Amerika’nın kara defterindeki ülkelerle işbirliğine gitmek istiyordu…

Türkeş’in “Nasyonalist/Milliyetçi” yapısı ve geçmişteki düşünceleri Amerika’da hep şüphe uyandırmıştı; “Türkiye’nin Hitler’i” olabilirdi. ABD büyükelçisi James Spain 1980 darbesinden sonra Türkiye de ki  darbeci dostlarına “Her on yılda bir demokrasi kesintiye uğruyor ama, son darbe ile Türkiye’yi de  Türkeş’e teslim etmediniz!” diyerek memnuniyetini gizlemiyordu.

Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AK Parti iktidar olduğunda ilişkiler biraz iyi idi: Ancak 1. Mart 2003 ırak tezkeresi geçmeyince ABD bunu bir kenara not etti. Daha sonraları ülkedeki sanayi yatırımları, Arap ve Ortadoğu ülkelerine yatırım imkânı tanınması ile ABD ve AB ülkelerindeki petrol paraları ve yatırımlar Türkiye’ye akmaya başladı.

Ayrıca Türkiye etki alanını genişletiyor, Güney Amerika, Afrika, Balkanlar, Ortadoğu, Rusya, Çin, Pakistan ve Orta Asya Türk devletleri ile bağlarını güçlendirip büyük yatırımlara girişiyordu… Özellikle savunma sanayisinde dev adımlar atarak, ABD’ye olan muhtaçlığı giderek azalıyordu. Kendi silahını kendisi yapmaya ve bu silahları ihraç etmeye başlamıştı.  

ABD’nin yan kuruluşu olan İMF zincirinden kurtulurken, “Dünya beşten büyüktür” diyerek, ABD’nin dayattığı bazı tasarıların BM. Genel kurulundan geçmemesi, ABD’yi iyice ürkütüyordu. İran'a yaptırım konusunda Türkiye ret oyu kullanınca ABD iyice köşeye sıkışıyordu: Türkiye’nin bu tavrı bazı AB ülkelerinin de ABD ye karşı seslerinin yükselmesine sebep oldu.

ABD’ nin Kuzey Suriye ve Kuzey Iraktaki başarısızlıkları da yenilir yutulur gibi değildi: Barzani’nin “uydu Bir Kürt devleti kurmasının Türkiye tarafından engellenmesi” PKK Terör örgütünün Kuzey Suriye’den atılması ABD için yine bir mağlubiyetti. PKK;PYD,YPG gibi bebek katillerine büyük çapta silah yardımı yapmaya devam etmesi; müttefikliğinin ve dostluğunun iflası demektir.

Erol Maraşlı

YORUMLAR

  • 0 Yorum