Yaşayan İlkeli Bir Efsane: Müjdat Gezen

Mizah ve güldürüde akla gelen ilk isimlerden olan Müjdat Gezen “Bir insanın kendisini anlatması soyut ve görecelidir. Asıl mühim olan insanların sizi nasıl tanımladığıdır.” der...

Yaşayan İlkeli Bir Efsane: Müjdat Gezen
28 Mart 2021 - 12:47
Mizah ve güldürüde akla gelen ilk isimlerden olan Müjdat Gezen “Bir insanın kendisini anlatması soyut ve görecelidir. Asıl mühim olan insanların sizi nasıl tanımladığıdır.” der.

Yıllar evvel Ana Kültür ve Sanat Dergisi’ne hazırladığım Müjdat Gezen ile somut ve görecesiz röportajımı bugünün tarihine uyarladığım halini Mahalli Gündem aracılığı ile de paylaşmak istiyorum.

Bilmeyenler için; ailem İsviçre’den temelli dönüş yaptığında Cihangir’de oturduğumuz Güreli Apartmanı’nda ilk tanıdığımız aileydi Müjdat Amca ve o zamanki eşi rahmetli Gün Teyze.

Fesi ve kavuğunun Türk tiyatro oyunculuğunu temsil ettiği orta oyunu ve tulûat ustası İsmail Dümbüllü’nün ismini sokağımıza veren de Müjdat Amca idi.

Altı yaşındaydım. Kızları Elif, İsviçre sonrasında Türkiye’deki ilk arkadaşımdı. Yaşıtımdır da.

Araya yıllar ve mesafeler de girse Elif’in bendeki yeri bambaşkadır. Hâlâ çok severim ve özlemle anarım.


Röportaj yapmak istediğimde sağ olsun kırmamıştı Müjdat Amca. Benim babama da Yücel Amca derdi Elif, kulakları çınlasın. Hüzzam türkü “İndim havuz başına, bir kız çıktı karşıma...” ne zaman bir radyoda çalsa ya da televizyonda okunsa, aklıma Elif gelir. O ve anıları çok kıymetli.

Sahneye ilk kez 1953 yılında ilkokulu Hırka-i Şerif’te okul piyesinde çıkmasıyla o gün bugündür hâlâ ayakta alkışlanan bir sanat adamıdır Müjdat Gezen. Ustaların ustası bir tiyatrocudur.

Kadıköy’de ve çeşitli semtlerde açtığı okullarda yeni sanatçılar yetiştirerek yıllardır sanat ve kültüre sonsuz bir hizmet sunmaya devam ediyor.

1961 yılında İstanbul Belediyesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girmiş, 1962’de ilk filmini çevirmiştir. 1970’te sahne, film, televizyon çalışmalarında bulunmuştur. Aynı yıl Elif dünyaya gelmiştir.

Yardımcı ders kitabı olarak okutulan kitaplarının yanı sıra çeşitli okullarda Türk Tiyatrosu öğretmenliği de yapmıştır. 1982’de, yine bende değerli anıları olan, sevgi ve saygıyla andığım, ara sıra halini hatırını sorduğum Türkiye’nin yine büyük değerlerinden yazar dostu Kandemir Konduk ile Güldürü Üretim Merkezi’ni kurmuş ve büyük gazetelerde mizah sayfasını yönetmiştir.

1991 yılında ilk Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kurduktan bir yıl sonra bu merkez bünyesinde MSM Ormanı’nı da kurarak doğaya ve ağaca da saygısını sunmuştur.

Türkçede kullandığımız dipnot ve anlamının “derin” olmasından ilham alıp kendi inisiyatifimle oluşturduğum deep’note olarak “Efsaneleşmek böyle oluyor!”u da ayrıca ekliyorum.

Hepimizin kaçınılmaz sonudur sonsuza göç etmek. Allah geçinden versin ancak o vakit gelip de “Ah, vah” diye klavye üzerinden feryat edip, yine klavye üstünden rahmet okumadan, bugün, şimdi, şu anda hayatta iken, değil yere çalmak, o biçim, tam biçim sahip çıkmamız gereken efsane isim Müjdat Gezen’in 1995’te Hamlet Efendi adlı oyunu ödül almış ve devlet tiyatrolarında oynanmıştır.


Tüm bu bilgiler, o zamanlar bünyesinde bulunduğum dergi için kendisiyle bu röportajı yaptığım 2006 yılına kadar olana dair. 

O günden bugüne on beş yıl geçti. Müjdat Gezen de bu on beş yıl içinde yaşla birlikte baş da aldığı için ne boş oturdu ne de boş konuştu.

Yaptıklarıyla, ürettikleriyle ortaya koyduklarının sayısını çoğalttı da çoğalttı. Yaptıklarını ve kattıklarını gördüğümde ya da birçok isim veya mecraya verdiği röportajlarını okuduğumda, hepsinden öte, yetiştirip topluma kazandırdığı ünlü veya ünsüz onca başarılı meyvesi yetmez mi? Daha ne olsun?

Sayısız evlâdın babası o. Sayısız akla, cana yol açmış, rota olmuş çok kıymetli bir eğitmen o. Mizaha gülerken aslında çok şey öğreniriz. Ağlatarak inleten değil, güldürerek öğreten bir mizah kralı o.


Otuzlu yaşlarımın tam ortasında Müjdat Gezen’e yöneltmiş olduğum sorular ve kendisinden gelen yanıtlar -yeniden derlediğim için hoş geldiniz, nasılsınız, teşekkür ederim bölümlerini çıkartarak- buyurun şimdi Mahalli Gündem’i takip edenlere gelsin...
  • Sanat ve kültürü bir arada nasıl açıklarsınız?
“Sanat ve Kültür, bu iki kavram doğal olarak iç içedir. İçinde kültür olmayan sanat olamaz. Sanat, olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir. Kültür ise bizim toplumumuzda sık rastlanmayan bir şeydir.”
  • Kitaplarınızdan biri olan Galiba Ben Sanatçıyım’ı baz alarak gerçek sanatçı kimdir diye sorsam?
“Ben on yaşımda sahneye itildim. Bir ilkokul piyesinde sahneye çıkarak başladım. Oyunculuk mesleğini seçerken bilincinde değildim. Ben gerçek sanatçı kimdir, değildir, bunun ayırımını tam bilmiyorum. Zaten bu ayırımı sanatçı kendisi yapmaz, sizler yaparsınız.”
  • Tiyatro, sinema, şiir, kitap, mizah, skeç ve daha da sıralayabileceklerimizle çeşitli alanlarda sanatınızı icra etmektesiniz. Bunun dışında bir de eğitmenlik yapıyorsunuz. Bir kişiye bir şey öğretmek de ayrı bir sanattır. Sanatçı da sanatının aşkıyla yaşar ve sanatını aşkla yapar. Peki eğitmenlik sizce nasıl bir duygu? Sanat yönünden değerlendirirseniz de sizce hangisi daha zor ve verdiği haz farklılıkları nedir?
“Bir öğrencim bana ne zaman ‘Ödül aldık.’ dese bu beni hep çok mutlu etmiştir. Onların başarısından gurur duyuyoruz. ‘Ödül aldım.’ demezler, ‘Ödül aldık.’ derler. Bizim mesleğimiz bir usta çırak ilişkisidir. Edinimlerimizi, öğrendiklerimizi gençlere aktarmaya çalışıyoruz. Ben yaptığım işlerden hangisini yapıyor olursam olayım, yaptığım her işe mizahi bir gözle bakmayı seviyorum.”
  • Sizce tiyatronun tanımı nedir?  Ve hiç “Keşke şu rolde oynasaydım.” dediğiniz oldu mu?
“Tiyatro, insanı insanla, insana ve insanca anlatan tek sanat dalıdır. Diğer sanatlar tiyatronun içinde vardır.  Mimarlık, dans, müzik gibi. Evet, ‘Keşke şu rolde oynasaydım.’ dediğim oldu. Hamlet’i oynamayı çok isterdim. Olmadı. Üç Hamlet oyununda figüranlık yapabildim.”
  • Şiir yazdığınızı herkes biliyor. Yaklaşık kaç şiiriniz var? Ve siz şiiri nasıl tanımlarsınız?
“Şiir, edebiyatın duygu yönü ağır basan koludur. Sanıyorum yüz elli, iki yüz kadar şiirim var.” (Bugün itibarıyla sayı olarak artmış olduğunu bilerek.)
  • İlke adlı şiirinizin sizin için özel bir anlamı var mı?
“Tabii ki var. Ben her insanın hayata dair prensipleri olması gerektiğine inanıyorum. Günümüzde ilkesizliği de ilke edinenler olduğunu biliyoruz. Benim ilkelerim var ve onlara sahip çıkmaya çalışıyorum.”
  • Elif’in sanata ilgisi ne yönde?
“Kızım Elif Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda okudu. Arp, ritmik, müzikal, müzikaller tarihi, opera-şan üzerine eğitimini tamamladıktan sonra Amerika ve İngiltere’de yüksek lisans yaptı. Müzik ve oyunculukla ilgilendi. Aynı zamanda çevirmen.”
  • Bir gün sizin gibi bir sanatçı olmak isteyenlere, sanata gönül verenlere sizin gibi başarılı olabilmeleri için tavsiyeniz nedir?
“Yetenek, eğitim ve çok çalışmak bir araya gelince iyi oluyor. Bu mesleği seçenlere bol kitap okumalarını ve çok çalışmalarını öğütlerim.”

Evet, yıllar evvel kendisiyle yaptığım bu kısa röportajın değeri ve kalıcılığı tartışmasız uzun.
Ve bu röportajı bugünün tarihine güncellediğimde eklemek istediğim birkaç detayı da yazmadan edemeyeceğim.


2007’den beri bir de “Unicef İyi Niyet Elçisi” olan Müjdat Gezen tiyatro, yayınevi, sanat merkezi kurarak bu ülkeye sanat adına hakkı ödenemeyecek inanılmaz hizmetler yapmış bir değerdir.

Yetiştirdiği birçok öğrencisi televizyon dizilerinde başrol oynuyor, sunuculuk yapıyor, o da onlarla iftihar ediyor. Her biri onun için büyük övünç kaynağı.

Sanat ve eğitmenlik adına hâlâ çalışmalarına devam ediyor. Mütevazi kişiliğiyle de “Ben sadece sanatçıyım.” diyor ama çok yandan da “insan” ve de ilkeleri olan bir insan!


Sayılarda yüzde yüz emin olmasam da araştırarak kenarından, köşesinden yakaladığım kadarıyla elli altı kitabı, dört şiir kitabı, yüz civarında filmi, elli civarında oyununun olduğunu ve bir bölümünü yazıp yöneterek imzasını attığı binden fazla radyo ve televizyon skecinde rol aldığını belirtebilirim.

Bir röportajda “Mahalle kültürü almamış çocuktan bir şey olmaz. Eğer bir çocuk sokakta oynayamamışsa, top koşturamamışsa bir şeyler eksik kalır. Bir insan çocukken oynamalı, koşmalı, eğlenmeli ve mahalle kültürünü yaşamalı.” dediğini okumuştum.

Derin düşünürsek işimize gelsin veya gelmesin kabullenmeyi bilmemiz gereken çok haklı bir değerlendirme. Bu anlatımını ben kendimce duygu, vicdan, saygı anlamında ele alarak değerlendiriyorum. Bir çocuk yetişkin olduğunda çocukluğundaki duygu, vicdan ve saygı altyapısına göre hayatta duruş sergiliyor. O zamandan bu zamana çağ devasa değişti. Robotlaştıkça ve sanallaştıkça duygu, vicdan, saygı telefon tuşlarında, bilgisayar klavyelerinde emoji olarak görsel şekil buldu. Görselin de samimiyeti göreceli, görecesiz karmaşasında... “Haksızsın!” derseniz saygı duyarım; emojisiz!.. Yani Müjdat Gezen’in derin anlam barındıran açıklamasındaki mahalle kültürünü alarak yetişmiş biri olarak saygımı ifade ederken küçük dijital bir karakter kullanmadan...


Efsane nedir, ne demektir; az çok biliriz. Bazı insanların içeriğini bilmeden, yalnızca kapağına ve adına bakarak topa tuttuğu Yılkad Yayınları’ndan çıkan Allah’ın Kızı adlı son kitabımın bir paragrafında günlük hayatımız içinde sıkça kullandığımız efsane’yi ayrıntı olarak geçmiştim.

Nedir efsane?
Nedir efsane olmak?

Müjdat Gezen’e bağlamak üzere Allah’ın Kızı adlı cinayet kurgusu romanımın birkaç satırından ç’alıntı yaparak işte buyurun...

“Bir efsane asla yok edilemez. Efsanevi hiçbir olay, efsane hiçbir kişi sağa sola saçılamaz. Efsane olmak bir ayrıcalıktır. Efsane kişi ve olaylar nesilden nesle anlatılır. Sonsuzluktur efsane olmak. İnsanlar için ölümsüzlüktür.”
Efsane olabilmek emekle, ilkeyle yol alır. Hafızalara, hayata kazıdıkları başarılarıdır, imzalarıdır kişileri efsane kılan. Sonsuza göçüp giden efsane isimleri rahmetle anarken, yaşayan efsanelerin de hayattayken kıymetlerini bilelim.
“Oyunculuğun malzemesi yine insandır. Oyunculuğu insanla anlatırız, insanı anlatırız. İnsan var oldukça oyunculuk da var olacaktır.” diyerek bir de “Tiyatro özgürleştiricidir, onarıcıdır.”ın altını çizen Müjdat Gezen kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir efsanedir. Kıymetlidir.
Hakkında açılan davadan yakın zamanda beraat eden ilkeli Müjdat Gezen, sanatçı kimliğinin yanı sıra toplumda bir birey, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, gerçek bir Atatürkçü, yanlışa, yalana, haksızlığa ve adaletsizliğe tahammülsüz, dobra, çağdaş bir kişi kimliği de taşımakta. Ne onurlu bir duruş! William Shakespeare’in sevdiğim ve yeri geldikçe kullandığım bir sözüdür; “Konuşma, örnek ol!” Müjdat Gezen konuşmakla kalmıyor, örnek de oluyor. Bu sayede peşi sıra hemen aklıma yalnızca tiyatrodan, televizyondan tanıdığım, yıllarca mizahına gülerken ne çok ders çıkardığım kocaman bir isim Metin Akpınar da geliyor. Ünlü bir isim olarak uzaktan tanıyıp, yakından şahsını hiç tanımasam da aynı çizgide duruşunu çok yakın tanıdığım... 
On beş yıl evvel Ana Sanat ve Kültür Dergisi için yaptığım röportajımın sonunda paylaştığım ve çok etkilendiğim üzere düstur edindiğim, Müjdat Gezen’in kesinlikle bir duruş simgesi olan İLKE adlı şiirini yine bu yazımın da sonunda paylaşarak noktamı koyacağım.
İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu
Atasözlerine inanmayacaksın
"Paranın satın alamayacağı yoktur"
"Herkesin fiyatı vardır"
Gibi sözlere kanmayacaksın
Onurunla, kimliğinle ve beyninle
Akıllı yaşayacaksın
Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin
İnançlarının arkasında duracaksın
Sevgilerin karşılıksız
Yardımların gizli olacak
Seni attan, ottan ayıran
Özelliğin farkına varacaksın
Çünkü sen insansın
Ve bunu yakaladığın gün
Bembeyaz yaşayacaksın

“Teşekkür ederim Müjdat Amca. Yıllar önce ilk okuduğumda üst üste üç defa tekrar okumuştum. Bu şiir benim hayat yolumda rotam oldu. Bu şiirinde anlattığın gibi ilkelerim oldu. Beni satın alamadılar. Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmadım. Kör ezberleri bozdum, kör bakmadım, düşündüm. Onurumla, kimliğimle ve beynimle akıllı yaşadım, yaşıyorum. Ürettim, sevdim, sevildim. İnançlarımın arkasında durdum. Sevgilerim karşılıksız, yardımlarım gizli oldu. Beni attan, ottan ayıran özelliğin farkına vardım ve ne at gibi ne de ot gibi yaşadım. İnsan olduğumu bildim. Bunu yakaladığım günden beri bembeyaz yaşadım, yaşıyorum. İlke şiirin gözümü, zihnimi daha da açınca bu şiiri kendime yol haritam yaptım.
Daha çok yaşa sen, e mi?”
         Ülkü Gözen Stewart


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Prof. Dr. Süleyman İrvan: "Seçim süreçlerinde medya gücünü doğru kullanmalı!"
Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Seçim süreçlerinde medya gücünü...
Başkan Soyer: "Bu kavga da bitmez bu sevda da"
Başkan Soyer: "Bu kavga da bitmez bu sevda da"