Ruhsal sorunları olan her 10 anneden 7'si tedavisiz kalıyor

Boğaziçi Üniversitesi'nden Dünya Anne Ruh Sağlığı Haftası'nda Halka Açık Sempozyum...

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Elif Aysimi Duman tarafından yürütülen Türkiye’deki en kapsamlı hamilelik dönemi projelerinden ‘’Boğaziçi Anne-Bebek İlişkisi Projesi’’  (BABİP) kapsamında Albert Long Hall’de halka açık ‘’Anne Ruh Sağlığı’’ sempozyumu düzenlendi. Sempozyumda, hamilelik ve sonrasında anne ruh sağlığının önemi ve bunun anne-bebek ilişkisine etkisi ele alındı.

Hamilelikte genetik faktörler kadar çevresel faktörler de önemli

Dünya Anne Ruh Sağlığı Haftası kapsamında düzenlenen sempozyumun açılısında konuşan Boğaziçi Üniversitesi BABİP projesinin yürütücüsü Dr. Öğr. Üyesi Elif Aysimi Duman ruhsal hastalıklar dahil tüm hastalıklarımızı biyopsikososyal yaklaşımla ele almanın önemine değindi. Anne ruh sağlığını etkileyen biyolojik faktörler değiştirilemese de, stres, beslenme, sosyal ilişkiler gibi psikososyal faktörler üzerinden önemli değişimler yaratabileceğine dikkat çeken Dr. Duman, bebeğin ilk çevresinin yaratıldığı hamileliğin, hem annenin, hem de bebeğin ilerdeki sağlığı için kritik bir dönem olduğundan ve bu dönemi etkileyen konularda bilinçlenmenin öneminden bahsetti.

Duman’ın yürütücüsü olduğu BABİP, hamilelik döneminden itibaren annenin ruh sağlığı da dahil olmak üzere farklı biyopsikososyal koşulların annenin vücudunun işleyişine ve bebeğin gelişimi ve sağlığına etkisini araştırıyor.  

Annelerin %40’ı doğum travması yaşıyor

Sempozyumda konuşan Türkiye Anne Ruh Sağlığı Farkındalık Birliği Kurucusu ve Koordinatörü psikiyatrist Prof. Dr. Nazan Aydın ise dünyada her 5 kadından birinin gebelik sırasında veya doğum sonrası sorun yaşadığını belirtti. Aydın, annelerin yüzde 40’ın doğum travmasından yakındığını; babaların ise yüzde 10’unun doğumla ilgili depresyon yaşadığını ekledi.

Anneler oğlan çocuklarıyla daha fazla iletişim kuruyor

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Emeritus Prof. Dr. Güler Fişek ise “Annelik Temsilleri Kümesi: Hamilelikten Anneliğe” başlıklı sunumunda Türkiye’de annelerle yürüttükleri bu temalara ilişkin araştırmalarından bulguları paylaşarak, kentli, orta sınıf ve eğitimli annelerden oluşan çalışma grubunun gebelik döneminde yaşadıkları kaygının doğum sonrasında da devam ettiğini belirtti. Fişek, annelerin bebekleriyle iletişim kurma yollarının ise cinsiyete göre değişebildiğini aktardı: “Anneler oğlan bebekleriyle daha çok konuşarak iletişim kurarken, kız bebekleriyle konuşmaya gerek duymuyorlar; çünkü kız bebeklerini kendilerinin bir uzantısı olarak görüp konuşmadan kendilerini anlayabileceklerini düşünüyorlar. Bu farklılığın sosyal sonuçları üzerine düşünülmeli.”

“Hamilelikte stres bebeğin sonraki yaşlardaki sağlığını etkileyebiliyor”

“Anne Karnında Maruz Kalınan Stresin Bebeğe Etkileri” sunumunu gerçekleştiren Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Nalan Öztürk, “Gebeliğinde duygusal stresi yüksek olan annelerin 4 aylık bebeklerinde de yenilik karşısında artmış bir distres saptanmış, bebeklikte görülen yeniliğe yönelik yüksek tepki, daha sonraki yaşlarda da anksiyete bozukluklarına neden olabiliyor” ifadeleriyle gebelikte yaşanan stresin bebeğin sonraki yaşlarına kadar etkisi olabileceğini belirtti.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ayça Öngel Atar ise gebelikte nadir görülse de yeterince üzerinde durulmayan hastalıklardan olan bipolar bozukluk ve şizofreninin anne ve bebeğe olası etkilerini paylaştı. “Ruhsal hastalığı olan her 10 anneden 7’si tedavisiz kalıyor” ifadesiyle gebelik ve sonrasında yaşanan ruh sağlığıyla ilgili sorunlara ilgisiz kalındığını vurgulayan Atar, bipolar bozukluğa ya da şizofreniye sahip hastaların gebeliklerinin çoğunlukla plansız gerçekleştiğini ve bu durumun hastalığın şiddetlenmesine neden olduğunu ifade etti. Atar, “Gebelik döneminde anneler ya da aileleri tedaviden korkuyorlar, psikoterapiye karşı isteksiz kalıyorlar. Oysa hem annenin hem de bebeğin sağlığı için bu hastalıklar mutlaka tedavi edilmeli. Annenin ruh sağlığı sorunları kader değildir, tedavi edilebilir” dedi.

Mutlu olmak için sarımsak, turşu, muz yenilmeli

’Bağırsak–Beyin Ekseninde Ruh Sağlığı’’ üzerine konuşan Uzman Dr. Semra Tamer Levent ise mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin yüzde 90’ının bağırsakta üretildiğini, ayrıca bağışıklık hücrelerinin yüzde 70-80’inin bağırsaklarda yer aldığını belirtti. Canlı bir ekosistem olan bağırsakların beslenme ve yaşam tarzından çok etkilendiğini belirten Levent, bağırsak mikrobiyotasının güçsüz olması durumunda bağırsak geçirgenliğinin arttığını ve vücuttaki toksinlerin, iltihaplanmaların beyne geçtiğini söyledi. Levent, daha güçlü bir mikrobiyata için sarımsak, turşu, muz gibi prebiyotikler, kefir, süt, yoğurt gibi probiyotikler, Akdeniz tipi beslenme, lifli gıdalar ve az yağlı besinlerin tercih edilmesi gerektiğini ekledi.

Sempozyuma katılan Uzman Dr. Süreyya Şahinoğlu ise Ruh Sağlığını Etkileyen Metal ve Mineraller sunumuyla gebelik döneminde ve sonrasında ruh sağlığı sorunlarına neden olabilen metal ve mineralleri dinleyicilerle paylaştı. Kurşun ve civa başta olmak üzere arsenik, manganez, kalay, bakır ve kadmiyum gibi minerallerin depresyon başta olmak üzere çok sayıda ruhsal bozukluğa yol açtığını vurgulayan Şahinoğlu, gelişmekte olan beyinlerin henüz kan-beyin bariyerini tamamlayamadığı için toksinlere daha açık olduğunu belirtti.

boğaziçi Üniversitesi