Kaan Sekban: Türkiye'deki oyunculuğu eleştiriyorum

Instagram'da çektiği videolar ile kısa sürede dikkatleri çeken, 'Tebrikler Kovuldunuz' kitabında iş hayatına dair anlattıkları ile okurlarını büyüleyen Kaan Sekban, sahne hayallerini ve bir yılda elde ettiği başarıları MAG Haziran sayısı için anlattı.

Mizahı ve Gerçek Hayat Hikayelerini Sahneye Taşıyan İsim  

İnternete koyduğu “Yakam beyaz beynim ayaz” videoları ile büyük beğeni toplayarak kısa sürede dikkat çeken “Tebrikler Kovuldunuz” kitabının yazarı Kaan Sekban, kurumsal hayattan sonra hayallerine uzanan yolculuğunu MAG Haziran sayısı için anlattı. Ayşe Arman röportajının hayatının dönüm noktası olduğunu belirten yazar ve komedyen, Cem Yılmaz’ın katılım gösterdiği sahne performansına dair anısını da özel röportajında paylaştı. Yurt dışında oyunculuk ile ilgili workshoplara ve atölyelere katılan Sekban, Türkiye’deki oyunculuklar ilgili de eleştirilerini paylaştı.

Kaan Sekban’ı, kitabını okumayanlar için biraz yakından tanıyabilir miyiz?

Ben on sene bankada çalıştım. Beyaz yakalı hayatta var olma mücadelesinde bulundum. O sıralarda da oyunculuğa çok meraklıydım. Çeşitli kurslara ve workshoplara katılarak bir noktadan sonra istifa etme kararı aldım ve oyuncu olmaya karar verdim fakat oyuncu da olamadım. O yüzden de kendimi sahnelere attım. Böyle bir mizaha doğru, evrildi yolum. Aslında komedi de en büyük oyunculuk ama o klasik anlamda dizilerde oynama gibi şeyler olamadı ilk başta. Ben de kendim bir şeyler yaparım diyerek. Sahneler, skeçler, kitap derken böyle bir yola girdim…

Kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Yayınevi aradı, instagram’da çok güzel şeyler paylaştığımı, kitap yazmayı düşünüp düşünmediğimi sordu. Onlar yönlendirdi aslında beni. Uzun vadede böyle bir projem vardı ama onlar yönlendirince beni, daha erkene almış olduk. İçimde biriken her şeyi bir anda yazmaya başladım ve “Tebrikler Kovuldunuz” kitabı çıktı ortaya.


Kitabınızda okurlarınızla dertleşir gibisiniz… Ancak bankacılığa dair sırları da paylaşıyor gibisiniz. Hiç tepki almadınız mı?
Direkt olarak tepki almadım. Benim yazdığım şeylere tepki gösteren insanlar varsa, onlar mutlaka benim eleştirdiğim şeyleri yapıyorlardır. Genelde insanların hayatına ayna tutulduğu için büyük bir beğeni topladı ve “Yılın İş Kitabı” ödülünü aldı. Arada çatlak sesler çıkmadı değil... “Ekmek yediği yeri eleştiriyor” gibi söylemler olabiliyor ama bir emeğin karşılığında ekmek veriyor insanlar size. O yüzden de kitapla ilgili kötü bir şeylere rastlamadım desem yeridir. 

Bahsettiğiniz sıkıntıları kurumsal hayatta dönem dönem herkes yaşıyor ama herkes sizin kadar kendini keşfedebilmiş ve yetenekli değil. Onlara nasıl bir çıkış yolu öneriyorsunuz?

Herkes yetenekli bu hayatta. Biz yetenekten sadece sanatsal bir şey olmalıymış gibi anlıyoruz fakat yetenek bu değil. Kimi iletişim, kimi operasyon konusunda çok yetenekli... Dünyaya gelmemizin bir sebebi var, o sebebi keşfetmekle alakalı. Bence benim gelme sebebim, güldürmek, düşündürmek ve dokunmakmış… Bence herkesin çok güçlü olduğu bir taraf var ama insanlar onu keşfetmeye biraz korkuyor. Çeşitli toplumsal ve ekonomik sebeplerin de bunda etkisi oluyor. Kurumsal hayatta çoğumuz 9-6 çalışarak o yetenekleri heba ediyoruz. Fakat bazıları gerçekten o kurumsal hayat için yaratılmış insanlar; onlar da hayatta çok büyük katma değerler yaratabilir. Ben insanın kurumsal hayattaki bazı defolarını ortaya çıkarmaya çalışıyorum sadece.

Kendinizi keşfedip oyunculuk ile ilgili çaba sarf ettiğiniz bir döneminiz var. Hem müzikal hem de oyunculuk eğitimi aldınız. Nasıl başladı bu serüven?

Bu yıl da bir eğitim daha alacağım… O zamanlar bankada çalışıyordum. Benim biraz kaçışım olmuştu o eğitimler. Yıllık izinlerimde gidip eğitimler alıyordum. Hem çok maliyeti yüksek eğitimlerdi beni maddi olarak çok zorlamıştı ama o kadar mutlu oluyordum ki… Hem İngilizce olduğu için hem de başka bir ülkede oyunculuk öğrenmeye çalışmak zor olduğu için. Ama zorlanırken de müthiş bir haz duyuyordum. O haz beni çok diri tutuyordu. Aslında itici güç de o oldu. En son New York’ta bir müzikal workshop’una katıldım. Ondan sonra “Ben yapamayacağım” dedim. Döndüğümde de istifa ettim. Çok güzeldi fakat çok zor. Keşke demeyeyim ama daha genç olsaydım mutlaka gidip iki yıl konservatuar eğitimi almak isterdim. Çünkü gerçekten çok başka bir bakış ve disipline sahipler. Buradan çok farklı bir dünya. Ben hem maddi gücüm hem de zamanım el verdiğince daha kısa sürelerde sık sık gitmeye çalıştım ama hiç de pişman değilim. Onların da çok büyük katkısı var şu an yaptığım işte. 

Kitabınızın bir yerinde “Türkiye’de sanki herkes çok eğitimli oyuncuymış gibi, herkes Miss Turkey ve Best Model’dan çıkmıyormuş gibi...” diye bir söyleminiz var. Türkiye’deki oyunculuğu eleştiriyormuşsunuz gibi algılayabilir miyiz bu noktada?

Evet çok eleştiriyorum; oyunculuktan ziyade oyuncu olma zihniyetini eleştiriyorum. Şimdi şöyle bir şey dünyanın neresinde var? Güzellik yarışmasındaki kız güzel seçiliyor, diyorlar ki: “Ne yapmak istiyorsun?” “Oyunculukta ilerlemek istiyorum” diyor. Onun o zaman seçmesi gereken yer güzellik yarışması değil, böyle olmamalı... İlla konservatuara gitmesine gerek yok tabii ama bir başka platform, başka bir eğitim, başka bir yer orası… Best Model seçiliyor çocuk, çok yakışıklı. “Ne yapacaksınız?” sorusu ona da yöneltildiğinde “dizilerde kendimi kanıtlamak istiyorum” diyor. Neden öyle diyor? Çünkü, dizilerde sadece göze hitap etsin ve manken gibi olsun mantığı var. Sürekli prototip ve sentetik tiplemeleri görüyoruz televizyonda, o yüzden de oyunculuğumuz hiç gelişmiyor. Hala oyuncu dediniz mi, Haluk Bilginer’i, Şener Şen’i sayarsınız. Yeni jenerasyondan çok az oyuncu çıkıyor, onlar da kendini geliştirmiyor, dizilerden iş alıp onu yeterli buluyor; kimse kendine meydan okumuyor, ben bunu çok eleştiriyorum. 

Kitabınızda kendinizi de eleştirdiğiniz çok fazla yönünüz var. Hiç korkmadınız mı istifa ederken başaramamaktan?

Çok korktum, zaten sahip olduğum her şeyi sattım. Annemlerin yanına tekrar taşındım. Sonra dedim ki; nefes aldığımız sürece her şeyi yapabiliriz. Güçlü olmak istiyorsanız üretmek, yazmak zorundasınız. Ben de üreterek bir adet kitap, yüzlerce skeç, bir de iki saatlik sahne şovu çıkardım ve şu an çok güçlü hissediyorum kendimi; çünkü her şey benim elimde. Mesela Ankara’da gerçekleştireceğimiz gösterinin normalde sezonu bitmişti ve planlamamızda yoktu. Fakat İstanbul’a üç tane ek gösteri koyup bir haftada biletlerimiz tükenince Ankara’ya da ek gösteri koymak durumunda kaldık. Dolayısıyla güçlü olan benim şu anda. Mesela bir dizi teklifi geldi geçenlerde, içime sinmiş olsa çok severek oynardım ama sinmediği için çok da oralı olmadım. Zaten bir şovum ve bir kitabım var; ürettiğim için güç bende... Asla unutmamam gereken şey şu ki; insanlar çok teveccüh gösterdiği, beni sevdiği için güç bende. Yoksa tabii ki çok korktuğum zamanlar oldu ama işte bir şeyi çok yapmak istediğinizde ve işler yolunda gitmediğinde anlıyorsunuz. Eğer işler yolunda gitseydi, bir ajansa girseydim, dizilerde oynasaydım bunların hiçbiri çıkmayacaktı ortaya. İşler yolunda gitmiyorken evden canlı yayın yapıp, evden stand-up çıkartıp bir kitap yazdığım için gerçekten çok istiyor olduğumu net olarak anlayabiliyorum.

Sosyal medya sizin kendinizi keşfetmenize ve insanlara sesinizi duyurmanıza yardımcı oldu…
Sosyal medya çok kıymetli bir araç ve benim bugüne gelmemin sebebi... Fakat hiçbir zaman benim için bir amaç olmadı bu... Bir numara benim ürettiklerim, iki numara bu oldu diyebilirim. Ne demek bu? Ben sosyal medyada milyonlarca takipçim olsun, reklam alayım, aldığım reklamlarla oturduğum yerden para kazanayım derdinde değilim. Sosyal medyadaki tanınırlık bir işe yarasın, sahneye çıkayım diyerek işi çok daha riskli bir alana taşıdım; karış karış Türkiye’yi gezerek sahnede olmayı tercih ettim. Zor olanı tercih ettiğiniz zaman toplum sizi müthiş sahipleniyor!

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir gösterinizde Türkiye’nin duayenlerinden Cem Yılmaz da vardı. Neler hissettiniz o oradayken?
Cem Yılmaz bir numara, çok mutlu oldum gelmiş olmasına... Onun yanında kendimi çok amatör, küçücük hissetim. Çünkü o benim için çocukluğumdan beri komedi ilahıdır. 7 kere gösterisine gittim ve defalarca izledim. Çok abi yaklaştı bana, el verdi. Aylar önce bana mesaj attı ve benimle tanışmak istediğini söyledi. Ofisine gittik, tanıştık; gelmek çok istiyordu bir türlü kısmet olmamıştı. Tam birinci yılıma denk gelen ve kendisinin doğum gününe denk gelen gösterime geldi. Önce kuliste sohbet ettik, çok tatlı ve klas bir insandı, rüya gibi bir geceydi; kendimi Sindirella gibi hissetim, hiç bitmesin istedim... Onu olduğu yer çok üst bir seviye, ben daha çok başındayım ve onun gibi insanların kılavuzluğunda ilerlemeye devam etmek istiyorum. 

Cem Yılmaz gösteriniz ile ilgili neler söyledi?
Çok kibar bir insan; mutlaka eleştireceği şeyler görmüştür ama onları hiç söylemedi. Ben de ısrarla sordum: “Nedir gördüklerin abi?”... “Ben hiçbir şey söyleyemeyeceğim, çok güzel, çok akıcı, çok sahici ve çok samimi” diyerek o kısımları vurgulamayı tercih etti. Tek eleştirisi; çok iş kolik ve iş odaklı olduğum, fakat aslında yapmam gerekenin işin eğlencesini çıkarmam olduğunu söyledi. 

Bundan sonra Cem Yılmaz ile bir projeniz olur mu; yeni filminde rol almak gibi? Ya da sizi beyaz perdede görebilecek miyiz?
Böyle bir şeyi hiç konuşmadık; tabii ki böyle bir teklif gelirse onur duyarım. Onun filminde köşedeki sandalye bile olabilirim; o kadar önemli benim için... Fakat şu an benim için en büyük şey; yüce gönüllülük gösterip benim sahneme gelip, alkışlayıp sahneye çıkıp seyircilerimi selamlayıp benim yanımda olmasıydı. Gelişi ve varlığıyla beni çok mutlu etti. Belki o benim filmimde oynar! Güzel şeyler yapan insanlar birbirilerine el verdikçe seyirci de bundan mutlu oluyor. 

Yeni bir kitap ya da başka bir projeniz olacak mı?
Yeni kitap hazırlığım var; şu anda bir de mini dizi yazıyorum, öyle bir çılgınlığa giriştim. Bir modern insan komedisi yazmaya başladım, eğer onu yazın bitirebilirsem otuz dakikadan 13 bölümlük bir dizi yapacağım. Şu an internete daha uygun bir format; henüz yapılmamış, biraz daha absürt... Beni en çok heyecanlandıran şey o, kitaba biraz daha var. Bunların dışında, İngilizce stand-up yapma hayalim var, gösteri olarak tasarladığım bir projem var. Kısacası; üretmeye devam edeceğim. 

İlk kitabınızda kurumsal hayatın cilvelerini paylaşıyorsunuz; ikinci kitapta neler anlatacaksınız?
İlk kitap o kadar ilgi gördü, o kadar güzel bir yere çıktı ki; ikinci kitabın onun aşağısında kalmaması lazım. İkincide de gösteri dünyasında gördüğüm saçmalıkları yazmak istiyorum ama böyle biraz geçmişe dönüşlerle kurumsal hayattan önceki Kaan’a göndermeler yaparak bugün gördüğüm bazı absürtleri yaşadıklarımı ve bu sektördeki 1 yılımı biraz yazmak istiyorum. 

Bir yıllık süre çok kısa bir süre gibi duruyor, siz tabii çok üreterek geçirdiniz ama bir yılda herkes sizi konuşmaya başladı. Nereden çıktı bu Kaan? 
Aslında altında çok ciddi bir çaba var ve o çaba bir anda dışarı çıktı, üretimlerim çok kıymetli isimler ile buluştu. Ayşe Arman’ın videolarımı görmesi, paylaşması ve röportaj yapması dönüm noktası oldu. Birçok ünlü ismin paylaşımlarımı paylaşması önemli bir sıçrama oldu. Evimde yaptığım canlı yayınlara İclal Aydın’ın, Yeşim Salkım’ın, Ayşe Tolga’nın, Gökhan Türkmen’in daha beni otuz kırk kişi izliyorken gelmesi çok önemli bir açılım oldu. Yaptığım işin doğru kişiler ile buluşması ve kitleleriyle bunları paylaşmaları çok büyük bir etki yarattı. Benim de bunun üzerine “oh harika” demeyip daha büyük bir sorumlulukla daha çok çalışarak üretmeye devam etmemle birlikte çorap söküğü gibi arkası geldi. Hala menajerim, PR uzmanım yok, her şeyi kendi kendime yapıyorum. Halka benim menajerim, bunu popülizm olsun diye söylemiyorum, onlar o kadar güzel sahip çıkıyorlar ki... O organiklik de bence hızı artırıyor...

Kitabınızda biraz egoları olan bir Kaan Sekban da görüyoruz sanki…
Egolu ve çok ukala biriyimdir. Fakat şöyle; mizahçı ukala olmalı. O kadar insan ukalalık yapıyor ki etrafta, biz köşemize çekilmek zorunda kaldık yıllarca. O yüzden ben ukalalık yapacağım ama kime karşı? Seyircime karşı müthiş bir tevazu içerisindeyim ve boynum kıldan incedir. Ukalalığım, düzene, sisteme ve sektöre karşı... Yaptığım işle ilgili olarak mizah icabı durumlara tepeden bakmam lazım. Fakat bu ukalalık mizahla sınırlı kaldığında çok tatlı. Mesela birinin bir  tavrına çok bozuldum, “bu ne biçim bir tavır?” demektense, onu karakterize edip skeç haline getirip tepkimi o şekilde dile getirdiğim zaman hem daha etkili oluyor hem de daha sempatik bir şekilde eleştirimi yapmış oluyorum.

“Sektöre karşı ukalayım” dediniz. Gelmesini istediğiniz tekliflerin gelmemesinden hiç endişe duymuyor musunuz? Ait olduğunuz yere zarar gelmesinden korkmuyor musunuz?
Kimden gelecek ki teklif? Ya dizi için olur bu durum ya da kanal sahiplerinde olabilir. Eğer bir yapımcı, yönetmen veya bir kanal sahibi ticari olarak akıllıysa benim ukalalığımla değil, ürettiğim şeyle ilgilenir. “Bu adam çok iyi üretiyor, toplumda bir karşılığı var.” diyebilecek vizyonda birisiyle çalışmak isterim. Karşımdaki kişi benim gerçekten içeriğimle ilgileniyorsa, benim ukala olup olmadığımı önemsemez.

Daha önceki kurumsal hayatınızdan sizi tanıyan arkadaşlarınız ve yöneticileriniz neler söylüyor?
Yöneticilerim izlemeye gelmedi, arkadaşlarım geldi. Çok mutlu olup gurur duydular. Fakat iş yerinden çok az arkadaşım geldi izlemeye, daha çok olmasını beklerdim. Hatta orada kendime soruyorum: “Acaba ben mi bir ayıp edip kırdım o insanları? diye... 

Kitabınızda terfi edilememekten yakındığınız bir dönemden bahsediyorsunuz. Kitabınız basıldıktan sonra onlara kitabınızı gönderdiniz mi?
Hayır gerek duymadım, çünkü hepsi koşa koşa gidip aldı. Magazinsel bir boyutu var çünkü anlattıklarımın. “Ne anlattı Kaan bizle ilgili acaba?” diye merak ediyorlardı. Fakat benim derdim magazinsel bir şey değil; kimseyle derdim yok, sistemle derdim var. Her yerde yaşanan şeyler olduğu için sevildi bu kitap. O yüzden benim nerede ya da kiminle çalıştığımın bir önemi yok. 

Kaan Sekban süper kahraman olmak istese nasıl biri olurdu ya da hangisi olurdu?
Kendi kendime süper kahraman olmak isterdim, çünkü her zaman bir kurtarıcı bekliyor insanlar kendi hayatları ile ilgili. Siyasi seçimlerde, toplumsal seçimlerde, her şeyde bu böyle... Fakat kendimizi kendimiz kurtaracağız. O yüzden ben iş hayatı ile ilgili sıkıntılarını anlatan dostlarıma diyorum ki: “Kendi yolunuzu kendiniz bulmak zorundasınız.” Orada bir mobing varsa onunla mücadele edecek olan sizsiniz; siz dile getireceksiniz, siz kavgasını edeceksiniz. Tabi ki birbirimize destek olacağız ama kimse kimsenin kahramanı olmuyor. O yüzden de öyle bir süper kahraman olmayı düşünmedim. Tabii ki Süpermen her şeyi yapabildiği için çok havalı geliyor ama her şeyi de yapabiliyor olmak istemezdim. O zamanda çalışmak için bir sebebimiz kalmazdı. Çalışıp elde ettiğimiz zaman daha süper güçlerimiz oluyor, bu benim için çok daha kıymetli. 

Ünlü oyuncu Sinem Kobal’ın kapak yıldızı olduğu MAG Haziran sayısı, birbirinden başarılı ismi konuk ettiği sayfaları ve dopdolu içeriği ile www magdergi com tr , Turkcell Dergilik, Google Play, Apple Store ve seçkin kitapçılarda sizlerle buluşuyor.

Röportaj: Dilara Ertürk
Fotoğraf: Berker İşleyen